Lilypie Kids Birthday tickers

Salı, Aralık 18, 2007

Bunion/Bunyon

Ecenaz'in dogumundan sonra basima musallat olan bu rahatsizliktan muzdariptim uzun zamandir. Agrilara ve ayakkabi sorununa buldugum gecici cozumler de bunaltmaya baslayinca ameliyat (bunionectomy) olmaya karar verdim. Hastaligin ingilizcesi bunion, internette arastidigima gore Turkiye'de bunyon deniyor. Knorr bulyon geldi hemen aklima. Cagristiriyor ama degil mi?

Doktorlarin soyledigine gore biz kadinlarin basina daha cok gelen bir hastalikmis. Sebebi de dar ve topuklu ayakkabilar giymek. Nadir olarak da genetik olabiliyormus. Benimki ikincisi. Yani genetik. Ecenaz'a hamile kaldigim donemde de aldigim kilolar uzerine tuz biber olmus. Ablamda da ayni problem var. Ama Turkiye'deki doktorlar ameliyata pek sicak bakmadiklari icin maalesef hala ayni sorunu yasiyor. O da kendince bir cozum bulup aldigi ayakkabilarin bunyonun uzerine gelen kismini genisletiyor ki bu da gecici bir cozum. Elinden baska birsey de gelmiyor.

Yaklasik 3 haftadir evde dinleniyorum. Bunion ameliyatinin bence en zor kismi evde iyilesme surecini bekleme. Hele ilk hafta tam bir sinir savasi. Tuvalet disinda hicbirsey icin kalkamiyorsunuz ve ayaginiz iki-uc yastik uzerinde surekli bir yatis pozisyonu durumu. Benim gibi surekli ayakta calisan birisi icin bile kulaga hos gelebilir ama inanin cok bunaltici. Bir de bunun yaninda soyle rahatca banyo yapamamak da var. Sargi bezleri icindeki ayagin 3 hafta boyunca suyla temasi kesinlikle yasak. Bu haftasonu butun iskenceler bitiyor. Cumartesi aksami hepsinden kurtuluyorum ve bagciksiz spor ayakkabi da olsa ayakkabi giyebilecegim. Kisa bir sure icin de olsa bunion'a hoscakal diyecegim. Maalesef ayni sorun sol ayagimda da var. Belki onumuzdeki sene de ondan kurtulurum.

Asagidaki resimleri koymakta tereddut ettim, cunku biraz korkutucu. Ama bu ameliyati olmayi dusunenlerin de fikri olsun istedim. Soldan saga resimler: ilk resim ameliyatin ikinci gunu, ortadaki resim bir hafta sonra ilk pansumanda ve son resim ikinci hafta dikislerim alintan sonra cekildi.
Ilk pansumanda ayagimi gorunce, sanki benim degil de olu birisinin ayagini gormus gibi hissettim, feci urkutuydu.
Kemikle ilgili ameliyatlarda bu tarz morluklar cok normalmis. Ayni morluklari guzellik ugruna burun ameliyati olanlarin goz altlarinda gormek mumkun. Boyle bir agriyi yuzumde hissettigimi dusunemiyorum bile.


Ameliyatin bendeki etkileri daha cok fiziksel hareketlerimin kisitlanmasi iken Ecenaz durumdan degisik sekillerde etkilendi.


Hastaneden eve geldigimde Hakus ilac almak icin cok kisa bir sureligine disari cikti. Ben de hala narkozun etkisinde oldugumdan yari uyur halde uzaniyordum. Ensemde soguk havayi hissedince hemen uyandim. Ecenaz benimle kalmaktan korkmus olmali ki, sokak kapisini acmis gidiyor. Iceri girmesi icin ikna etmek cok zor oldu.

Sonra kiskanclik krizlerimiz basladi. Babanin benim ihtiyaclarimi karsilamak icin gosterdigi ilgi Ecenaz'da garip kiskanclik krizlerine yol acti. Koltuk arkalarina saklanip aglamalar, en ufak bir reddetmede dudak bukup icli icli aglamalar, gece yarisi uyanip kiyafet dolabinin en uc kosesine saklanarak tepinme derecesinde aglamalar....aglamalar... aglamalar. Okulun tatil olmasi da biraz bunaltti tabii. Uzerine bir de siddetli bir kulak enfeksiyonu gelince, hayati kabusa donustu.

Ayagimin uzerine basmaya baslayinca parka gitmek, chuck e.cheese's ve toysrus la durumu biraz idare ettik.


Ama Ecenaz'a en iyi gelen sey okula gitmek. Ingilizce problemi de hemen hemen ortadan kalkti. Bazen eskisi gibi cok hizli ingilizce konusuyormus gibi kendince uydurdugu dile geri dondugu de oluyor.

Binbirgece Masallari


Antalya Minicity ziyaretimizden sonra Konyaalti Plajinda iste burasi cikti karsimiza. Sand City. Sand City'de sergilenen bu kum saheserleri Binbirgece Masallarindan esinlenerek yapilmis. Uc unlu hikayeyi kumdan heykellerle anlatmislar. Aladdinin Sihirli Lambasi, Ali Baba ve kirik haramiler ve sanirim ucuncusu Sinbad'di.



Ufak bir arastirmadan sonra Binbirgece Masallarinin hikayesini buldum. Aynen aktariyorum.

Binbir Gece Masalları Orta Cag'da kaleme alınmıs Orta Dogu kokenli edebi eserdir. Şehrazad'ın hükümdar kocasına anlattığı hikâyelerden oluşur.




Hikâyeye göre Fars kralı Şehriyar "Hindistan ile Çin" arasındaki bir adada hüküm sürer (eserin daha sonraki biçimlerinde, Şehriyar'ın Hint ve Çin'de egemenlik sürdüğü yazar). Şehriyar, karısının kendisini aldattığını öğrenir ve öfkelenir, tüm kadınların sadakatsiz, nankör olduğuna inanmaya başlar. Önce karısını öldürtür, sonra da vezirine her gece kendisine yeni bir hanım bulmasını emreder. Her gece yeni bir gelin alan Şehriyar, geceyi geçirdikten sonra tan vakti kadınları idam ettirir. Bir süre bu böyle devam eder, daha sonra vezirin akıllı kızı Şehrazad bu kötü gidişata son vermek için bir plan kurar ve Şehriyar'ın bir sonraki eşi olmaya aday olur. Evlendikleri geceden başlayarak, kardeşi Dünyazad'ın da yardımıyla her gece Şehriyar'a çok güzel ve heyecanlı hikâyeler anlatır. Tam şafak vakti geldiğinde, hikâyenin en heyecanlı yerinde anlatmayı keser. Hikâyenin sonunu merak eden Şehriyar, ertesi gece devam edebilmesi için, o gecelik Şehrazad'ın idamını erteler. Kitabın sonuna kadar, Şehrazad'ın Şehriyar'a anlattığı hikayeler yer alır. Sona gelindiğinde, Şehrazad üç erkek çocuk doğurmuştur ve evlenmelerinin üzerinden uzunca bir süre geçmiştir. Kralın kadınlara olan öfkesi ve kötü düşünceleri dinmiş, Şehrazad'ın sadakatine inanmıştır. Böylece önceki emrini de kaldırır.





Kaynak: Wikipedia.org


Posted by Picasa

Pazartesi, Aralık 10, 2007

Arda Bebek

Arda, Ecenaz Antalya'ya gittikten dort gun sonra dogdu. En kucuk kuzeni Ecenaz'in. Etraftan gelen yogun ilgi, annesinin dedenin yanina gitmesi, kalabalik ortamlar ve uzerine bir de Arda bebek gelince Ecenaz biraz bocalamis. Resimde pek bir sevistiklerine bakmayin, kiskanclik krizlerini engellemek icin Arda'dan mumkun oldugunca uzak durduk. Ecenaz'dan sonra oyle kucuk geldi ki Arda nasil tutacagimizi bilemedik. Sanki kizimizi biz buyutmedik, unutuluyor demekki.
Butun kargasaya ve alisik olmadigi ortama cok cabuk ayak uydurdu Ecenaz. Hem Izmir'de hem de Antalya'da buyuk bir sevgi cemberinin icinde, teyze, hala, dayi, amca, dede, anneanne, babaanne, geniste(eniste) ve kuzenlerinin yaninda ilk defa cok buyuk bir ailenin parcasi gibi hissetti kendisini ve cok mutlu oldu.
Yine de "sen burada bizimle kal Ecenaz" dileklerine "ama benim okulum var gitmem lazim" diye cevap verdi.

Asagidaki resim yukaridakini pekistiriyor degil mi? Ecenaz gittikce buyuyor, elini uzatsa minarenin tepesine dokunacak:) Antalya'da havanin guzel olmasini firsat bilip, benim de cok gormek istedigim Minicity'ye gittik. Istanbul'daki Minyaturk'u gormek mumkun olmadi ama Minicity de gormeye deger bir yer.








Butun minyaturlerin resimlerini cektim ama hepsini buraya koymak mumkun olmadi. En iyisi siz gidip kendi gozlerinizle gorun.



Bir sonraki duragimiz Konyaalti paljiydi. Denize girmek icin degil de kendimizi rahat yastiklarin uzerine atip birseyler yudumlamak icindi. Ama yol uzerinde en az minicity kadar ilginc biryer gorduk ve kendimizi icinde bulduk. Sand City(kum sehir). Resimler bir sonraki yaziya kalsin.



Ben yorgunluk kahvemi yudumlarken, Ecenaz ve Efecan daha sonra babalarinin da katilacagi futbol macinin temellerini atiyorlardi.





Ailece evde oldugumuz gunlerde yemek tercihim daha cok balik oluyor. Pisirip bir sonraki gune saklanmadigi icin hepimiz evdeyken yapmak tek care aslinda. Bu ikinci denemem ayni tarifi. Ilkinde Evren de bizimleydi. Bu sefer defne yapragi koymayi unutmusum, tadini bu kadar degistirecegini dusunmemistim. Yine de nefisti. Tarif buradan







Posted by Picasa






Pazar, Aralık 02, 2007

Koy Resimleri

Iste bunlar da soz verdigim koy resimleri. Soylenecek pek fazla sey yok. Insanin omru uzar bunlarin arasinda. Temiz havanin cigerlerimi yaktigi ve manzaralarina doyamadigim bir yer burasi.

15 sene once 2 odali bir koy evimiz vardi, her yaz gittigimiz. Babacigim bu iki odali evi triplex halina getirmis. Ben gittigimde havalar sogumaya baslamisti, eminim yaz aylarinda keyfi cok daha baskadir.

Biz de ablamla somine sefasi yaptik. Temiz havanin etkisi olsa gerek aksam saat 9:30 ta somine karsisinda sizmisim.

Asagidaki inek de bildigimiz ineklerden degil. Evcil hayvan sahipleri nasil kedi, kopek, kuslarini egitiyorlar ve duygusal olarak baglaniyorlarsa bu inekle sahibi arasinda da oyle bir iliski varmis. Sahibi disinda kim ne derse desin yapmazmis, aksam hava kararmaya basladiginda sahibinin otlanmasi icin biraktigi yerden cikar ve evin yolunu tutarmis. Koyun en bakimli ve temiz inegiymis. Annem, inegin ve ona ozel ilgi gosteren sahibinin bir suru meziyetini anlatti ama hepsi ucup gitmis aklimdan. Siz anafikri aldiniz ama degil mi? Zaten inek de pek bir akilli bakiyor gordugunuz gibi:)

Posted by Picasa

Perşembe, Kasım 22, 2007

Kiwi




Trabzon'a kadar gitmisken 15 yildir gormedigim koyumu ziyaret etmemek olmazdi. Giresun'a ikibucuk saatlik super manzarali bir yolculuk yaptik ablamla. Yapilan otoban dogalligi bozsa da konforu arttirmis, herseyde oldugu gibi. Yol kenarinda durdugumuz balikcida bir de Kalkan bulunca dunyalar benim oldu. Denizden yeni cikmis, tazecik. Yol boyunca onu yemenin keyfi beynimde dolandi durdu. Annem hayatinda uc yere yedigini soyledi, abim ve ablam da hic yememisler. Oyle ballandirarak anlattim ki; bayilacaksiniz bu baliga, kilcik yok, bol yagli, dugmelerini emmek cok keyifli, super bir tadi var, himmmmmm.... Cok abartip beklenti citalarini epey bir yukseltmis olmaliyim ki, ablam ilk lokmadan sonra diger yemeklere yoneldi. Annem "biz her zaman buluruz, sen bir daha nerede yiyeceksin" diye tirtikladi, abim "eh, fena degilmis ben denizden babam ciksa yerim zaten" diyerek bana eslik etti. Yarisindan fazlasi benim tarafimdan olmak uzere uc bucuk kiloluk baligi abimle birlikte yedik. Tabii ki tek ogunde degil:)



Iki bucuk saatlik Giresun yolundan sonra, bir de 20 dakikalik koy yolumuz vardi. Manzara nefis. Cok daglik bir alan oldugu icin asfalt yola uygun degilmis, bildigimiz koy yoluydu. Gozunuzu essiz manzaradan alabilir de yolun asagisina bakarsaniz, yetmis derece acili yamac biraz urkutucu. Kolunuzu camdan disari cikartisaniz findik agaclarina dokunarak gidebilirsiniz. Etrafta nefis agaclar; incir, erik, kiraz, kestane, cam, mese...ve agaclara sarilmis salkim salkim siyah uzumler. O uzumleri resimlemedigim icin kendime cok kiziyorum.



Peki Giresun findik cennetiyken ne isi var bu kiwi agacinin tepede? Devlet koy halkini kiwi yetsitiriciligine tesfige calisiyormus. Findik; yetistirilmesi kolay, toplanmasi ve islenmesi emek isteyen bir urunken, kiwi; yetistirilmesi emek isteyen bir meyve olunca pek ragbet gormemis.



Babamin gecirdigi kaza sirasinda yaninda olan Eyup abi ise cesur davranmis ve tarlasinda denemis kiwiyi. Ilginc de bir yetistirme usulu varmis bu meyvenin. Bir kere her agacin cinsiyeti var. Disi ve erkek. Uc disi agaca bir erkek dusuyor. Allahin adaleti burada da gosteriyor kendisini:)))) Disi agaclar erkegin belli mesafede etrafina dikiliyor. Duzenlu sulamalarla birlikte erkek agacin cicegi beklenmeye baslaniyor. Erkek cicek actiktan sonra disiler meyve veriyor. Cicek yoksa meyve de yok. Ilginc degil mi?

Bu da meshur findigimiz. Hatta cotanak'imiz. Cotanagi bilmeyenler icin anlatayim. Findik dalindayken asagidaki gibi oluyor, yani yesil kabugunun icinde. Bazilari tekli, ikili, uclu ya da dortlu olurken bes ve daha fazla findigi barindiryor icinde. Dokuzlusunu saymisligim var kucukken. Iste bunlara Cotanak deniyor. C ile degil tabii ki, alfabede c den sonra gelen harf ile basliyor. Turkce klavye araniyor boyle donemlerde;)


Koyde cektigim diger resimler bir sonraki mesajda.

Pazartesi, Kasım 12, 2007

KATU



Fotograflari Karadeniz Teknik Universitesi Hastanesinde(KATU), babamin kaldigi odanin penceresinden cektim.

Karadeniz'in Trabzon'dan bir goruntusu yani. Babam hastanede kaldigi sure icinde bu manzarayi maalesef hic goremedi. Iyilestiginde gorebilmesi icin resimlemek istedim. Ama yine de kismet degilmis. Cunku evimize donduk.
Yasadiklarimin hangi bolumunu anlatsam bilmiyorum. Ayni ulke sinirlari icinde sehirlerin, doktorlarin, hastanelerin, deger yargilarinin, insanlarin ve insanligin birbirinden ne kadar farkli oldugundan mi?
Yoksa agrilar icinde yatan babama bakarken icimin nasil acidigindan mi?

Canim babam.
Trabzon Havaalani ile KATU arasi taksiyle bes dakika(ymis). Babami biran once gormek istedigim icin sanirim, bu yol bana 20 kusur saatlik ucak yolculugumuzdan uzun geldi. Elimde iki kocamam bavul, yanimda hic tanimadigim bana yol gostermek icin yardim etmeye calisan bir hasta yakini, karanlik ve uzun koridorlardan yuruyorum. Kizimla ilk kez vedalasmanin da burukluguyla babama gidiyorum. Hakus ve Ecenaz'i Istanbul'da havaalaninda biraktim, onlar Antalya ucagina binecekler.
KATU dipsiz bir kuyu, Turkiye'deki butun universite hastaneleri gibi buyuk ve karisik. Hastane icinde 500 metre yuruduk desem yalan olmaz. Ucuncu kat ortopedi servisinde yatiyormus babam. Ben Amerikadan yola ciktigimda yogun bakimdaydi. Buldum babami sonunda.
Ilk gordugum ani ve hissettiklerimi anlatmam mumkun degil. Beni tam olarak tanidigindan emin bile degildim. Annem bir sure sonra tekrar sorunca icim rahatladi. Ben gittigimde bilinc gel-gitlerinin bitmeye basladigi zamanlarmis ablamin anlattigina gore. Uzun sohbetlerimizde bir-iki kere ben de sahit oldum. En guzel tarafi buydu hastane gunlerimin: Babamla yaptigimiz uzun sohbetler. Annemi, hic tanimadigim babaannemi, gencliginde yasadiklarini ve daha bir suru konuyu uzun uzun konustuk babamla. "1954'de sen daha kucuktun..." diye basladi hikayesine, "baba ben daha dogmamistim o zaman" demek gelmedi icimden. Cocuk gibiydi babam, her yonden hem de. Kati gidalara tam olarak gecis yapamadik bir sure. Diabetik oldugu icin meyve de veremedik. Bir tane biskuviyi cigenyip yutmak icin yarim saat ugrasiyordu. Sut gastritini iyice azdiriyordu bir sey yiyemedigi icin. Markette anne devam sutu carpti gozume. Hani bebekler annelerini emmeyi biraktiktan sonra besin degeri daha yuksek oldugu icin inek sutune tercih edilen sut. Icine kepekli biskuvi dograyip kasik kasik yedirdim babama. Bayildi.
"Bana en iyi sen bakarsin simdi" dedi. "Neden baba" dedim. "Bu isleri en son yapan sensin cunku, daha yeni bebek buyuttun" dedi. Hakliydi gercekten. Agzinin sol tarafi felcli oldugu icin kontrol edemiyordu yediklerini. Ecenaz'a bebekten yaptigim gibi kasikla aliyordum akanlari.
Annem, babamin uzerine orttugu pikeyle yaptigi kavgalari anlatti bana. Beyin kanamasindan mi yoksa cektigi acilarin verdigi caresizlikten bilmiyoruz ama pikenin dikisli kenarini bulmak ve parmaklarinin ucuyla o dikisi takip etmek herkesi cok korkutmus. Kolundaki serum ignesi de bu sebeple bircok kez cikmis. Cozumu babamin kolunu yataga sabitlemekte bulmuslar. Kollarindaki ve el ustlerindeki damarlar serumu kabul etmedigi icin bilegindeki sah damarini kullanmaya baslamislardi ben oradayken. O damar bulunurken oyle cani yandi ki babamin. Butun hemsirelere, hasta bakicilara, temizlik gorevlilerine, doktorlara ve bize, en kucuk ihtiyacini bile gordugumuzde bin kere tesekkur eden ve halinden hic sikayet etmeyen, gordugumuz en uysal hasta olan babam cileden cikti. Ama yine de doktora sesini cikarmadi.
Izmir'e nakil yapilmadan birkac gun once yemek yemeye baslamis ve biraz toparlanmisti. Yemek yemeye baslayinca keyfi de biraz yerine geldi. Cok kotu oldugu gunlerde bile ablamla beni gecenin ucunde gulme krizine sokmustu. Kendi haliyle hafif alay eden bir edayla bize harika espriler yapmisti.
Sekiz gun kaldim Trabzon'da. Bayram arefesinde ben Antalya'ya, benden bir gun sonra da babam ve bizimkiler Izmir'e gittiler. Abimle ablam ne yapip edip doktoru babamin cikis kagidini imzalamasi icin ikna etmisler. Birkac saat icinde, ucak biletleri, butun evraklar, yapilan tedavi dokumanlari ve babam hazirmis.





Posted by Picasa

Pazartesi, Kasım 05, 2007

Donduk

Turkiye ziyaretimizden donduk.
Atlattigimiz bu zor donem suresince telefon edip, e-mail gondererek yanimizda olan ve babam icin dua eden herkese tesekkur ederiz.
Cok sukur ki babam simdi daha iyi. Tamamen sagligina kavusamasa da hastanede tedavisi suruyor.
Uzun uzun ayrintilari ve seyahatimizi anlatmayacagim cunku ben de henuz hepsini sindirebilmis degilim.
Iki yil aradan sonra Turkiye'ye gitmek, birbirinden cok farkli 3 sehirde yasamak, hastanelerde gecirdigim geceler ve en onemlisi babamin kazadan sonraki hali benim biraz dengemi bozdu sanirim.
Kendimi ve olaylari toparlayana kadar biraz daha sure istiyorum sizden.

Çarşamba, Eylül 26, 2007

Canim babamin saglik sorunlari sebebiyle sayfadan biraz ayri kalacagim.
Acil Turkiye ziyareti donusumuzde gorusmek uzere.
.

Pazar, Eylül 16, 2007

Uniformalarimiz!


Bu etek Ecenaz'a kuculene ya da lime lime olana kadar butun resimlerde karsiniza cikabilir! Cunku sabah gozlerini acar acmaz etegini ariyor. Baska bir kiyafet giydirene kadar da canimiz cikiyor. Okul icin pek uygun bir etek degil cunku, buna ragmen ustuste birkac gun giymisligi var. Okul disindaki heryere bununla gidiyoruz ama. Etek basimizi yeterince agritmiyormus gibi bir de cizmeler eklendi buna. Yeni olduklari icin giymekte biraz problem yasiyor. Ilk cizmemiz ne de olsa. Annesi duzeltmeleri yaptiktan sonra da mutfaga gidip dansetmeye basliyor. Ayakkabilarin ses cikarttigi tek yer orasi cunku. Tap dancing dersi almasini ciddi olarak dusunuyorum. Okul da beni destekler gibi eve kagit gondermis dans dersleri ile ilgili.

Cumartesi gunu okulda Journey & Discovery bulusmamiz vardi. Birkac saatligine de olsa okulun ogrencileri biz olduk. Sinifta Ecenaz olmak nasil birseymis ogrenme firsatimiz oldu. Kesfedilecek o kadar cok oyuncak ve her oyuncagin oyle cok oynama kurali var ki. Ogretmenlerine en cok ne ile oynadigini sordum. Favori uc tanesiyle ben de oynadim. Hic de kolay seyler degil. Ogretmenleri ingilizcesinin cok ilerledigini ve hep kendi kendini mesgul ettigini soylediler. Bizim icin buyuk ilerleme.
Montessori ile klasik egitim sistemi farklari konusuldu. Bazi ailelerin "Acaba klasik sistemli bir okula mi gonderseydik" supheleri oldugu icin sorulari da vardi.
"Mostessori'den mezun olup normal okula giderlerse uyum sorunu yasarmiyiz" ya da " siz cok kendi baslarina birakiyorsunuz, gercekten yasitlarinin aldigi egitimi aliyorlar mi" gibi. Okul muduru ve ogretmenler hepsini teker teker acikladilar. Biz cok dogru bir secim yaptigimiz inancindayiz. Bakalim zaman ne gosterecek.

Biz sinifta Ecenaz'cilik oynarken, Ecenaz da diger cocuklarla birlikte bakim odasindaydi. O odaya girmesini saglamak 15 dakikamizi aldi. Ilk okul gunlerini hatirladim birden. 15 dakika sonunda Ecenaz salya sumuk aglarken biz de caresizce birbirimize bakiyorduk Hakus'la. Cok sukur ki imdadimiza Ms. Padmini yetisti. Ecenaz'in ogretmenlerinden birisi. Bize kok sokturen kucuk hanim, ogretmeninin elinden tutup tipis tipis iceri girdi.



Bu da benim patatesli, sarimsakli ve dereotlu ekmegim. Uzun zamandir yaptigim mamalarin resimlerini koymamistim. Sanirim herkes artik sebebini biliyor. Tekrar etmekte sakinca yok: Kulustur fotograf makinam.


Posted by Picasa

Salı, Eylül 11, 2007

Ozel Bir Gun! degil:)


Sabah uyandigimda yemek masasinin uzerindeydi bu cicekler. Hakus getirmis. Oyle de guzel kokuyorlar ki. Yari mahmur gozlerim bu cicekleri gorunce tamamen acildi:)

Yazmayali uzun zaman oldu. Yaz bitti ve biz kisin rutinine hemen gecis yaptik. Okullar acilinca bu surec kendiliginden basliyor zaten. Gecen seneden farkli olarak ben bir rutin daha olusturma telasindayim ama. Sabahlari Ecenaz'i okula goturme gorevini ustlendim ve donuste de spora gidiyorum. Yarim saatle basladim.
Kan-ter icinde kaliyorum ve butun gun bacaklarim agriyor, sonucun butun bunlara denecegi inanciyla bu rutini korumaya calisacagim. Bakalim ne kadar surecek.

Yazmadigim donemde Ecenaz'in basindan kucuk bir kaza gecti ve bizi bayagi korkuttu. Evi elimizden geldigince Ecenaz'in boyutlari icin kullanilabilir hale getiriyoruz. Montessori egitimi de bunu gerektiriyor biraz, kendi kendine basarabilme. Su icmek istediginde buzdolabindaki cesmeli bir surahi gibi, uzanabilecegi yerde hazir bekleyen plastik bardaklar, lambalari acmak isterse uzerine cikmasi icin kucuk tabureler gibi... Bu kucuk tabureler kismini Ecenaz her turlu amac icin kullaniyor. Annesine mutfakta yardim ederken ya da seyretmek istediginde hemen sandalye mutfaga geliyor. Kazanin sebebi de iste bu hafif, tahta-mika karisimi sandalye. Mutfakta beni izlerken firindan sicak tepsi cikaracgim icin sandalyeden inmesini istedim. Keske istemeseydim. Sandalyenin on kismindan inmek yerine, yaslanilan, arka bolumundan inmeye kalkinca kukusunu cok sert bir sekilde koseye carpti. Ve kizim feryat-figan kendini yere atti. Benim cani siki kizim ancak cani yandiginda boyle aglar. Biraz sakinlestirdikten sonra, ne kadar zarar verdigi gormek icin kontrol ettim, kipkirmizi olmustu kukusu. Soguk suyla yikanmis havluyla tampon yaptim ve hydrocortizone krem surdum. Ve olayi atlattigimizi dusundum. Meger acimiz bundan sonra basliyormus. Butun gun tuvalate tasinan kizim bes saat boyunca cisini yapmadi. Yatmadan once bin dereden su getirerek ve acimayacagina soz vererek oturttum tuvalete ama ise yaramadi. Baktigimda hicbir kanama gormememe ragmen kulodunda pembemsi kan olusmustu. Ecenaz zaten oldukca korktugu icin ona birsey belli etmeden, kitabini okudum ve uykuya daldi. Hemen doktorunu aradim. Eger gece uyanirsa ve kanama cogalirsa gidebilecegim cocuk hastanelerinin adini verdi ve onu tekrar aramami soyledi. Bir de eger tuvalete cis yapmamakta israr ederse kuveti ilik suyla doldurup onun icine oturtarak cisini yaptirmamizi tavsiye etti. Kanama cogalmadi ama cis buyuk problem oldu, hem de 3 gun boyunca. Ertesi gun doktorun ofisine goturdum. Benim goremedigimi doktor gordu tabii ki. Cis yaptigi yerin hemen yaninda hafif bir yirtilma olmus. Gunde iki kere vazelin surmemizi soyledi. Kiz cocuklarinin basina cok sik gelen bir kazaymis. Ozellikle bisiklet surerken. Neyseki biz ucuz atlattik. Ecenaz da tuvalet fobisi olusacak diye odup koptu. Simdi normale donduk cok sukur.

Ecenaz'la ilgili baska bir haberim daha var. Bu sefer ki kotu degil. Artik Ecenaz "annesi" ve "babasi" diye seslenmiyor bize. "anne" ve "baba" kademesine yukseltti bizi. Bazen Muge ve Hakan dedigi de oluyor. Eger "hayir" cevabi alacagini dusundugu birsey isteyecekse "annecim" ve "babacim" bile oluyoruz. Ya da etrafinda ingilizce konusan cocuklar varsa "mommy" ve "daddy" de. Ama "annesi ve babasi" yok artik. Bir donem de boylece kapanmis oldu.
Geriye bir tek "R" ve "L" kaldi.
Her gece Ecenaz yatmadan once:

Ben: Good Night
Ece: Good Night
Ben: Iyi Geceler
Ece: Iyi Geceler
Ben: See you in the mooorning
Ece: See you in teh mooorning
Ben: Sabaha gorusuuruuuz
Ece: Sabaha goyusuuruuuz
Ben: I love youuu
Ece: I love youuu

Ve olduru kisim simdi geliyor:

Ben: Seni seviyoorum
Ece: Seni seviyooyum
Ben: Tatli ruyaalar
Ece: Tatli ruyagyar

En sonunda da:
--Anne bana "kissy kissy" yapar misin?
Onu yemege dunden hazir olan ben, kafami boynuna gomuyorum hemen.

Bu "R" ve "L" olayi cok ilginc birsey ama. Mesela, "ari" ya "ayi" , "three" ye "twi" diyor ama "iyi geceler" eksiksiz cikiyor.

Ecenaz'in yon duygusunun oldukca iyi oldugundan coook onceleri bahsetmistim. Marketten ciktiktan sonra eve degil de ugramam gereken baska bir yere gidiyorsam, o yol ayriminda hemen soruyor "anneee nereye gidiyoruz".
Simdi bu duygusunu kendi cikarlari icin kullanmayi ogrendi. Eger Jamba Juice 'un yakinlarindan biryerden geciyorsak hemen ugramamizi istiyor. Onundan geciyorsak zaten baska sansimiz yok. Favorisi portakal ve havuc suyu karisimi. Neyseki cok saglikli.

Ben de son surat kitap okumalarima devam ediyorum. "Baba ve Pic" ve "Safran Sari" dan sonra Hulki Cevizoglu'nun "Isgal ve Direnis(1919 ve bugun)" basladim. Yazi dili daha cok konusma dili gibi ve benim pek alisik olmadigim bir tarz ama yazdiklari okumaya deger. Pek bilmedigimiz seyler degil, olaylar daha detayli ve bence biraz da korkusuz anlatilmis. Bu da yazarin yazdigi herseyin belgelere dayali oldugu guveninden geliyor sanirim.
Hep duyariz ya " bizim yunan halkiyla bir problemimiz yok hersey politikacilar arasinda", yalan. Bizim acimizdan olmasa bile Yunanlilar acisindan durum hic de oyle gostermiyor tarihte. Simdi de ellerine firsat gecse farkli olacagini dusunmuyorum. Yunanistan her zaman Avrupa'nin Turkiye'ye hirlayan masasi olmaya gonullu aday. Neyse, konu ince ve uzun.

Persembe gunu buraya gidiyoruz, resim cekersem gunumuzu buraya da aktaririm. Resim cekmeyi hic istemiyorum artik. Sebebi makinam. Iyice habareye dondu. Ben de elime almak istemiyorum. Gozumu boyle birseye taktim. Insallah yakinda benim olacak:)))

Posted by Picasa

Cumartesi, Eylül 01, 2007

Mehteranlar



Bugun Ecenaz ve benim icin ozel bir gundu. Ilk defa bir Mehter Takimi dinleme sansi bulduk ve coook keyif aldik. O yuzden bugun yazacaklarimi tamamen bu konuya adiyorum.
Nedir bu Mehter Takimi?
Hadi tarihine bir bakalim...
Once Mehter nedir onu ogrenelim.
Mehter dost, sevgi, birlik ve kahramanlık ocağıdır. Mehter; mızıkacı, çadırcı, kavas gibi muhtelif manalarda kullanılmış bir tabirdir Mehter Farsça " MIHTER" kelimesinin Osmanlılarca ULU-BÜYÜK manasına gelen bir kelimesinden alınmıştır. Dilimizde bu kelimenin Arapçalaştırılmış şekillerinden " MEHTER" kullanılmaktadır.
Ve Mehter Bandosu:

"Mehter Dünyanın ilk ve en eski alaturka Ordu bandosudur.Hun'lar zamanındaki adı Tuğ olan ve vurmalı sazlarla nefesli sazlardan oluşan askeri mızıka okulunun Fatih'ten sonra aldığı isim, Hun'lardan beri Türk savaş tekniğinin vazgeçilmez unsuru olan askeri müziğin amacı, çok uzaklardan duyulan ve gitgide yaklaşan gök gürültüsüne benzer yabancı bir müzmin sesiyle düşmanın moralini bozup savaşacak güç bırakmamak, düşmanı teslim almak suretiyle harbi en kısa zamanda bitirmek ve böylece bir bakıma insan kıyımını önlemektir.

Mehter Takımı iki bölüm, yedi takım halinde kurulup faaliyette bulunur. Konser (Nevbet)* esnasında hilal şeklini alan Mehter Takımının yürüyüş düzeninde ; birinci bölümde Sancak Takımı bulunur, ikinci bölümde önce Cevganlar bulunur,arkalarında sırasıyla Zurnazenler, Boruzenler, Nakkarezenler, Zilzenler ve Davulzenler ve en arkada (at yada deve üzerinde) kös yer alır.

Mehter takımı katlardan oluşur. 3 katlı, 5 katlı, 7 katlı, 9 katlı 11 katlı ve 13 katlı diye adlandırılır. En küçüğü 3 katlı, en büyüğü 13 katlı olarak kurulmuştur. Mehter takımında katlı demek her sazdan o katlı nispetinde Enstrüman bulunması demektir. Yani 5 katlı Mehter takımında, 5 zurna, 5 boru, 5 nakkare, 5 zilve, 5 davul var demektir. Buna göre 10 çevgen (diğer sazların iki misli) bulunur. 13 katlı Mehter yalnızca Padişaha aittir.

Bizim izleme sansi buldugumuz sadece 3 katli bir Mehter Bandosuydu. En kucukleri yani. Aslinda 150 Mehteranli bir bandoymus ama Amerika'ya gelisleri cok masrafli oldugu icin ufak bir bolumu katilabilmis.

Okumasi biraz bunaltici bir yazi biliyorum, hele bizim gibi sicagi sicagina bir gosteri seyretmediyseniz. Ayni duygular olmasa da hissedecekleriniz, iste kisa bir Mehteran Muzigi.

Mehterin ordudaki onemini de anlatan kucuk bir hikaye:

Evliya Çelebi'nin, Sultan 4.Murat devrinde büyük bir ordu olayını Şöyle anlatır. "Mimarların mı, yoksa mehterlerin mi alayda önceliği konusunda karar verilemez. Bu hususda görüşmek üzere Mimarbaşı ile Mehterbaşı Sultan Murat'ın huzuruna çıkarlar; Mimarbaşı başlar söze: Padişahım! Mehterler pirsiz esnaf olup Cemşid sanatını tutmuş bir alay Deccal kavmidir, biz padişahımıza saraylar, selâtin camileri, köprüler yaparız, İslam ordusunda lüzumumuz, hizmetimiz vardır; elbet mehterlerden evvel geliriz! Der. Bunun üzerine mehterbaşı da şu iddiada bulunur.Padişahım! Hangi bir tarafa gitseniz mehabet, şevket, salâbet ve şöhretiniz için, dosta düşmana karşı davul, kudüm, nefir döverek gitmeniz lazımdır. Cenk Meydanlarında gaziler cenge salmak için köslere biz tokmak çalarız ve askeri şevke getirip biz kaldırırız, padişahımız bir şeye üzülse huzurunda oniki makam, yirmi dört şube, yirmi dört sul, kırk sekiz terkip musiki faslı edip, padişahımızı neşelendiririz. Eski hükema; saz ve söz hanende, âdemin gönlüne safa verir, demişler. Biz de ruha gıda verir esnafız. Bahusus ki nerede Resulullah'ın âlemi olsa, orada dabl-ı Al-i Osman bulunmak gerekir...Bunun üzerine Sultan 4.Murat, mehterlerin mimarlardan evvel geçmesini irade buyurur...

Unlu muzisyenler uzerindeki etkileri:

Bestekâr Mozart ve Haydn da mehter müziğinden ilham alarak meşhur bestelerini meydana getirmişlerdir. Büyük Alman bestecisi Beethoven'in büyük senfonisinin son bölümü, mehterin kösüyle, davulu ve zurnasıyla seslendirilmiştir. Beethoven'in Türk Marşını mehterin bir cenk marşından adapte ettiği bilinmektedir. Yine Avusturyalı Bestekâr Mozart'ın, Türk askerlerinin hatıralarını terennüm eden Allah Allah seslerini nakarat halinde kullanarak, Türk Marşı diye bir eser meydana getirdiği de vakıadır. Alman bestekârı Wagner bir mehter konserini dinlerken heyecanlanmış, kendisini tutamayarak " İşte musiki buna derler" diye mehter hakkında hissiyatını ifade etmiştir.18. YY. içinde Avusturyalılar ve Prusyalılar, daha sonra Ruslar, Almanlar ve Fransızlar mehter teşkilatından etkilenerek mızıka takımları kurmuşlardır.

Ve son olarak da hepimizin dustugu genel bir yanilgi:

Mehter'in yürüyüş şekli çok kişi tarafından sanıldığı gibi iki ileri bir geri şeklinde değildir. Mehter yürüyüşü kendine has bir yürüyüş olup, daima sağ ayakla başlanır ve her üç adım atışta sağa ve sola dönülerek yürünür. Bu mehterin her iki tarafı selamlamasıdır.

Bu da Ecenaz'in Mehteranlari dinlerken ki hali. Arada bir cok etkilenip tempo bile tuttu.
Posted by Picasa
*Mehterin aynı makamda birçok parçayı art arda çalıp söylemesine nevbet vurma denirmis.
Kaynaklar:

Çarşamba, Ağustos 29, 2007

Potluck Picnic

Bu aksam Ecenaz'in okulunun duzenledigi Potluck Piknigine katildik. Piknige katilan herkesin bir yemek getirmesi mecburi olan bir biraya gelme denilebilir Potluck'a kisaca. Biz de oyle yaptik. Yeni baslayan okul yiliyla beraber, hem sinifimiza yeni katilan ogrencilerin aileleriyle hem de bir turlu tanisamadigimiz diger ailelerle biraya gelmemiz icin iyi dusunulmus bir aktivite. Bu tur davetler icin daha once evde denenmis tariflerin yapilmasi daha guvenli ve garanti olur ama maceraci ben butun riskleri alarak daha once hic yapmadigim bir tarifi denedim. Bir kac gun once internette dolasirken karsima cikmisti bu tarif. Neyseki yuzumu kara cikarmadi. Yapimi da oldukca kolay. Bir de butun Amerika'da yasayanlarin Yunan tatlisi muamelesi yaptigi baklavayi goturdum.
"Aaaa Baklaaava", "bu yunan tatlisi degil mi" diye soranlara da Hakus'la uzun uzun anlattik, isin hic de oyle olmadigini.

Ecenaz bugun okula gidemedigi icin, okul yolundayken arabanin arkasindan sesleniyordu:

-- Annesi, evden geliyoruz ama ben evimizi ozledim, ama okulumu, arkadaslarimi da ozledim

Arkadaslarini da gorur gormez sarildi zaten. "Hi how are you Ecenaz? We've missed you today" diye soranlara da, sadece "hi" diyerek omuz cevirdi. Fazla ilgi gosterilince yuz vermiyoruz da...
Benim Hint halki ile olan problemimi yakin cevremdekiler bilir. Artik siz de biliyorsunuz:) Kanim almiyor bu halki, sempati duydugum birkaci disinda hepsi gozume dusman gibi gorunuyor. Kendime sakladigim hakli sebeplerim de var. Ne ise, bu aksam ogrendik ki, sinifimizdaki Hanri isimli bir cocuk evde Ecenaz'dan baska birseyden bahsetmiyormus. Zaten babasi da "gelecekteki dunurunuz olarak tanisalim artik" diye elini uzatinca, afallayip kaldim. Tahmin edeceginiz gibi Hintli bir aile. Adamla tokalasirken her ne kadar gulumsemek icin kendimi zorladiysam da ensemdeki tuyler bile diken diken oldu. (artik ensemde sac olmadigi icin tuy diyorum:))
Herseye ragmen guzel bir aksamdi ama. Kafamizin en cok uyustugu ve Ecenaz'in da bayildigi arkadasinin ailesiyle uzunca sohbet ettik. Telefonlar ve e-mail adresleri degistirildi. Hatta ben biraz daha ileri giderek, eve gelir gelmez onlari cumartesi gidecegimiz bu aktiviteye davet etmek icin e-mail bile attim.
Ecenaz Mehter takimini dinlerken nasil bir tepki verecek cok merak ediyorum.

Biraz da son gunlerde okudugum kitaplardan bahsetmek istiyorum. D&R 'dan siparis verdigim kitaplarimi yavas yavas okumaya basladim.
Once kotu olandan baslayayim. "kitabin kotusu olur mu". Demek ki varmis. Cocuk egitimiyle ilgili burada uye oldugum birkac dergi var. Birkac da kitap satin almistim. Ama Turkiye'de ne okunuyor diye D&R'in cok okunanlar listesindeki kitaplardan birisini ismarlamistim. Kitabi karistirmadan, onunu arkasini okumadan alirsan boyle olur iste. Sebebi de bu paragraf:

-Tokatin ana baba ile cocuk arasindaki iliskide maglubiyet isareti oldugu bir gercek. Aslinda atilan tokat, ana babanin cocuga sinirlari ve yasaklari yeteri kadar aciklamamasinin bir sonucudur. Ama pratikte, cocuga vurmak tam olarak, az once yukarida sozedilen "kara pedagoji" ye girmiyor. Sebepli atilan tokat cocugunuzun yaraticiligini frenlemez. Sirf onun yaraticiligini engellememek icin cocugunuzun kalcasina ya da ellerine vurmayi kendi kendinize yasaklamak guc ve yetkinin bozulmasi, yok olmasi demektir. Sonucta bu sekilde, ana baba ve cocugun rollerini karistirmamis olursunuz. Bir zorba mi yetistiriyorsunuz acaba ve bu sizin hosunuza mi gidiyor? Ileride ezik birisi olmasindan cok, sozunu gecirten biri olmasini mi arzu edersiniz? Sunu bilin ki, cocugunuzun ileride umdugunuz gibi "kusursuz bir lider" olmasi kesin degil. Ustelik lider olabilmek icin guc ve yetkiyi, yani otoriteyi tanimak ve kabul etmek gerekir. inkar etmek, reddetmek degil. Buna karsilik, eger cocugunuz zaten gercek bir yaratici ise, siniri astigi zaman, ne masum bir tokat ne de bir ceza onun yeteneklerini kullanmasini engeller. Tabii ki yeteneklerini kotuye kullanmamasi kaydi ile.

Tokat atmak, sinirlendiren ve cekilmez soze ya da eylemek "dur" der.....

diye devam ediyor yazi ve bir sonraki baslik da

" Onda iz birakmayacak bir vurus sekli mevcut mu?"

Yorum yapmaya gerek yok sanirim. Once okudugumu yanlis anladigimi dusundum ve ayni paragrafi birkac kez daha okudum. Bir sonra ki basligi da gorunce, pes yani dedim.
Boyle bir kitap bence yayinlanmamali bile. Simdi hic elime almak istemiyorum kitabi, ama baska ne sacmaliklar var acaba diye de merak etmiyor degilim. Bu arada kitabin adi "1-7 Yas Arasi Cocugun Egitimi" Uzak durun.

Bir solukda bitirdigim bir kitap var ama. "Baba ve Pic". Yazari oldukca genc olmasina ve yurt disinda yasamasina ragmen, yeni neslin "cool" Turkce'sine kapilmamis. Hatta oldukca Osmanli bile denebilecek bircok terim kullanmis. Cok akici, etkileyici ve guzel bir Turkce ve hikaye. Bayildim.

Hala okumaya devam ettigim kitap da "Sari Safran". 30'lu yaslarda, iyi egitim gormus, her istedigini elde etmenin verdigi doyumsuzlukla hayatinda mutsuz olan bir adamla, baskici bir ailede din merkezli yetismis, universiteye baslayana kadar basi kapali ama daha sonra ailesini silerek tek basina hayata tutunma cabasiyla gelecege umutsuzlukla bakan bir kadinin oykusu.
Okudugum bolume kadar kisaca hikaye bu.
Kitabi okudukca, her ne kadar benim neslimin azinlikta kalan bir bolumu bu problemleri yasarken Ecenaz'in doneminde cok yaygin hatta temel sorunlar haline gelecegini dusunmekten kendimi alamiyorum. Ozellikle adamin yasadigi doyumsuzluk kismindan bahsediyorum.

Pazar gunu, Mehter Takimi hikayelerimle geri gelecegim. Hatta resimleriyle....

Pazartesi, Ağustos 20, 2007

Okullar acildiiiiiii






Besiktas-Fenerbahce macinin oldugu gun(tarihi hatirlamiyorum) bizim evimiz kucuk bir Turkiye oldu.


Hakus maci internetten satin alip ben de bilgisayari televizyona baglama isini halledince Turkiye’deymisiz gibi hissettik. Ogle yemegi monumuz de tamamen Turk yemekleriyle doluydu. Mac sonrasi sacma-sapan bir magazin programi da baslayinca Turkiye’deki bircok evde yasanan klasik Pazar aksamlarina benzedik.

Ecenaz da biraz saskinlik yasadi tabii. Hic babasini televizyon seyrederken bu kadar heyecanli gormemisti. Ya da koltugundan firlayip televizyonla konustugunu. O da olayin bir parcasi olmak istemis olmali ki, “kendi” bilgisayarini cikartti ve basladi kurcalamaya. Benim eski dizustu bilgisayarim boylece yenisinin nefes almasini sagladi.

Bilgisayara ragmen arabalar hala Ecenaz’in favorisi. Merak artik evin disindaki arabalara kaymaya basladi ama. Ben araba kullanirken:

--- Annesi bak Yusup abinin arabasinin aynisi ama kirmizi
--- Evet annecim
--- Annesi bak bizim arabanin aynisi ama baska rengi
--- Himmmm, Nerede?
--- Karsidaki isikta duruyor
--- @#%^^

Trafik kurallarini da ogrendik bu arada.

--Annesi niye duruyorsun burda?
--Bak orada ne var annecim? (stop levhasini gostererek)
--Stop sign’i var.

Ya da…

Annesi kirmizi isik mi yandi? Neden duruyorsun?
Yazinin buraya kadar olan kismini bir hafta once yazmistim:)) Ne tembelim degil mi?

Cok yogun ve yorucu bir hafta gecirdim. Hala dinlenmis sayilmam. Evde de ipin ucu biraz kactigi icin onu yakalamakla ugrastim biraz.
Buzdolabi neredeyse bos denecek bir durumda oldugu icin market alisverisinden basladim.
---Annesi bunlardan alalim mi? Cok saglikli... (lahanayi gosteriyor)
---Annesi evde domates yok, aldin mi? (gercekten de yoktu ama bir de yese)
---Aaaa annesi baliklara bak.
Baktim ve aldim. Hem de fileto haline getirilmemis, tertemiz, mis gibi Trout (alabalik) baligi buldum. Aksama ne yapsam diye dusunurken kizim karsima cikariverdi. Yarim kilo baligi anne-kiz elele verip bitirdik. Almami soyledigi domateslerle yaptigim coban salatasinda da sadece salatalik ve avacoda yedi.
Sebze yeme problemimiz maalesef devam ediyor. Gecen hafta kaptigi bir virus yuzunden de bayagi kilo kaybetti. Kiyafetleri belinde durmuyor.
Ecenaz tabagindaki baliklarin hepsini bitirince annem geldi aklima. "kizim siz yedikce ben doyuyorum" der hep annem. Ailece biraraya geldigimiz nadir zamanlarda annemi bir turlu masada yemek yerken goremeyiz. Yemeklerin birini getirip, digerini goturmekten dogru duzgun yemek yiyemez. "Hadi artik otur" diye soylendigimizde de bize boyle soyler. O zamanlar pek anlam veremesem de simdi ne kadar dogru oldugunu goruyorum.
Butun hafta cok yoruldum demistim, Hakan'in yillik izninin dort gun kadarcigini kullanmasi ile benim isimdeki eleman eksikligi ayni doneme gelince, tatilden hicbirsey anlamadik. Hakus evde full-time babalik yapti ben de full-time calistim. Pazar gunu hepberaber kendimizi evin disina attik ve IKEA'ya gittik. Mobilyalarini begenmesem de ev icin alinacak cok guzel incik-cincik var. Ben de hepsinden birazcik toparladim.
Butun gun pestili cikan kizimiz o aksam okul heyecani ile bir turlu uyuyamadi. Hakus'a da bana da cok ilginc geldi durum. 8:45 de yataktaydi ama 10:10 a kadar bir turlu uyumadi.
---Annesi kalkcakmiyim simdi? 9:15
Yanina gittim,
---Niye geldin ben uyuyordum.
---Annecim okula gidecegin saatte ben uyandiracagim seni. Simdi uyuman lazim.
---Okula kim goturecek beni?
---Kimin goturmesini istersin?
---Babam gotursun.
---Peki baban gotursun.
---Ama babam arkadaslarima "hi" demesin.
---Neden?
---Onlar benim arkadaslarim ben "hi" derim
Bu ve benzeri konusmalarla bir turlu uykuya dalamadi. Sabah odasina radyosunu acmak icin gittigimde, sesi duyar duymaz yataktan firladi.
---Okula gitcez?
Cok mutlu cok simdilerde. Bakalim ne zaman okul onu sikmaya baslayacak.:))
Not: Yusup abimiz ilk okul gununu sormak icin aradiginda merketteydik, ben aldiklarimla cebellesirken hanimefendi alisveris arabasinda on dakika telefonda Yusup abisiyle konustu. Yaptigi el hareketleri ve oturusu oyle komikti ki etraftakilerin de ilgi odagi haline geldi. Hem telefonda birseyler anlatip hem de ilgi gosteren herkese kendince cevap vermeye calisiyordu. Telefonum onda oldugu icin halini resimleyemedim tabii ki.

Perşembe, Ağustos 09, 2007

Peineta


Yukaridaki resmin hikayesini biraz sonra anlatacagim ama once yaptirdigimiz test sonuclarini paylasayim sizinle.
Bakalim kim daha curuk cikacak?
demistim.
Yasasin!!! Hakus curuk cikti. Insan hic esinin saglik problemlerine sevinir mi? demeyin.
Kendime gore hakli sebeplerim var.
Neden? Cunku ben asla perhiz yapamam. Doktorun yeme dedigi seyle aram kotuyse de, yeme dendikten sonra kiymete biner. Garip bir durum, hatta belki kisilik problemi ama oyleyim. Bu durumda kolesterolu normalin biraz uzenerinde cikan ben degil de Hakus olunca ister istemez seviniyorum. Hakus'un eger bir ay sadece haslanmis sebze yemesi gerekiyorsa, gikini cikarmadan yer.
Nitekim onumuzdeki, kisa da olsa, bir donem oyle yapacak gibi gorunuyor.
Ayni evde yasayip da ben sinirin coook altinda cikarken, onun ki neden yuksek sorusu geliyor akla. Zira ayni yemekleri yiyoruz ve yasam tarzimiz ayni. Spor yok, yuruyus yok vs.vs.vs.
Hakus, kendi test sonuclarini telefonda anlatirken "evde yediklerinden olamaz, isyerinde her ne yiyorsan yaramiyor sana" dedim. Bu konu uzerinde biraz calisacak....

Gelelim resime. 7 Agustos benim dogumgunumdu. 2000 yilinda milenyuma girerken 24 yasinda olacagim dedigim gun, dun gibi sanki. Yil 2007 olmus haberimiz yok:) Deli-dolu genclik yillarinda zaman bize ayak uyduramayip gecmek bilmezken, simdi biz ucundan yakalamaya calisiyoruz. Kac yasima girdigimi soyelemeyecegim, hesabi siz yapin iste. Ama hala sakinim, panik yapma kivamina henuz gelmedim. 20 li yaslarda iken 30 larda olur diyordum, simdi de 40 lara erteledim. Zira hayatin tadi 30 dan sonra daha bir baska bence.
Bu sene dogumgunumde ozel birsey yapmadim. Ozelden kasit ne demek oluyorsa. Sevdiklerimin dogumgunumu kutlamasiysa oldu, beklemedigim telefonlar almaksa, aldim, mum ufledim, opustum, sarildim.... Benim icin ozeldi yani.
Tek fark vardi, goze batan. O da Hakus'un bana degisik bir hediye vermemesiydi. Aslinda hic hediye vermemesi demek daha dogru olur. Boyle gunleri hic atlamayan Hakus, nedense bana kucuk de olsa bir hediye almadi. Gecen seneki hediyem evden uzakta, super luks bir otelde gecirdigim bir tam gundu mesela. Blogun gecen seneki agustos arsivinde ayrintili anlatmistim galiba o gunu. Simdi bulmak cok zor geldi. Merak edenler nerede bulacagini biliyor en azindan:)
Peki ben ne yaptim bu hediye gelmeyen dogumgunune tepki olarak? Kendi kendime dogum gunu hediyesi aldim. Evi getirip actiktan sonra da Hakus'a anlattim durumu.
"o kendine hediye sayilmaz, ev icin olmus, sen kendine baska hediye al" dedi.
Dunyanin parasini bu hediyeye verdikten sonra icim elvermedi, ve baska birsey almadim.
Yukaridaki resimde gordugunuz bardak altiklari da Jennifer'dan. Cok sevdigim bir musterim. Kendisi yapmis bunlari. Uzerindeki sekil de "aslan burcu"nun simgesi. Degisik bir tasin uzerine calismis. "ben bunlari kiyip kullanamam" dedim. Cok kizdi.
Ben de ona ne zamandir sozunu verdigim ekmegi yaptim bu aksam. Evlerimiz 300 metre uzaklikta oldugu icin
de, sicak sicak eve goturme sansi oldu. 2 saat boyunca da Ecenaz'i uyandirmamak icin kahkalarimiz oldukca sessiz de olsa cok eglendik. Ona bu ekmegi yaptim. (Buraya kucuk bir not: Bu ekmegin tarifini aldigim arkadasim hala Turkiye'de oldugu icin kitabin ismini henuz yazamadim. Eylul ayina kadar beklemeniz gerekecek.)



Son zamanlarda denedigim tek degisik ekmegin resmi de bu. Ekmegin adi "Peineta".
Tarif Gail Duff 'in "A lof of Bread" kitabindan.
Meksikalilar, 15. yuzyilda ulkelerinde ilk seker yetistirmeye basladiklarindan beri cok meshurmus bu ekmek. Icindeki 2 yemek kasigi sekerden dolayi hafif tatlimsi bir tadi var.
Meksikalilar bu ekmege "Pan Dulce" diyorlarmis. Sonralari adi "comb bread" (tarak seklindeki ekmek) den ispanyolcaya donmus ve "Peineta" olmus. Recellerle yemek icin harika bir ekmek. Zaten yazar da ayni notu dusmus.

Ecenaz'la ilgili haberler yok bu mesajda, biliyorum. Benim cimcimem oyle bir dillendi ki, agzimiz acik onu dinliyoruz Hakus'la. Uzuuuun uzun anlatirim sonra...
Posted by Picasa
Gecen hafta telefon anketi maceramiz ve hos bir sohbetimiz olan Burcin hanima da tesekkur edeyim buradan, sayfami ziyaret ettigi icin. Umarim hosunuza gitmistir.

Perşembe, Ağustos 02, 2007

Disci ziyaretimiz-2

Dun yorgunluktan yaziyi bitirecek halim kalmamisti, bugun kaldigimiz yerden devam. Aslinda yaziyi sayfaya post etmek yerine "save as draft" opsiyonunu da kullanabilirdim ama kotu tecrubelerim oldugu icin cesaret edemedim. Sevgili Picasa (bir program) ile mesaj post ederken maalesef yazdiklarimi daha sonra gondermek icin dosyalamama izin vermiyor. Bunu da kisaca acikliga kavusturduktan sonra dunku yazima kaldigim yerden devam edebilirim.
Ecenaz'i disci koltuguna oturtmayi basardigimizi soylemistim en son. Yakisikli doktorumuz "cocuklar bir kez -hayir- dediklerinde biz o randevuyu bitmis sayiyoruz cunku asla oturmuyorlar, Ecenaz beni cok sasirtti" dedi. Gercekten ben de umudumu yitirmeye baslamistim. Hediye edilen Pooh Bear'li dis fircasi (ki Ecenaz'in dis fircasinda da kitaptaki diger bir karakter olan Tiger var) bile ikna edememisti. Televizyondaki "scooby doo" bir nebze ise yaradi denebilir. Koltuga oturmayan cocuk, oturur oturmaz agzini sonuna kadar acarak doktora dondu.
"Dislerinin arasindaki mesafe tam olmasi gerektigi gibi, dislerinde en ufak bir leke bile yok, her ne yapiyorsaniz ise yariyor gorunuyor ve yapmaya devam edin. Kontrollerde dis fircalamasi da yapiyoruz ama Ecenaz'in hic ihtiyaci yok"
Oyle guzel ki bunlari duymak. Anne-baba olarak bazen yolumuzu kaybetmis gibi hissedebiliyoruz cunku. Dun dogru yaptigimizi dusundugumuz seyi yarin yanlis bulabiliyoruz. Cocuk yetirtirmenin okulu yokki, ancak kendi kendimizi egitmekle ustesinden gelmeye calisiyoruz. O da her zaman yeterli olmayabiliyor.
Demek ki dis konusunda dogru yoldaymisiz. 6 aylik bebegin dort minik disini sargi bezi ile fircalarken, kendi dislerimizi fircaladigimizda pusetini banyoya tasirken, "aaaa" derken arka dislerini "iiiiiiiii" derken on dislerini fircalamayi ogretirken, saglikli dislere sahip bir cocuk yetirtirmenin ilk adimlarini atiyormusuz.
Agzimiz kulaklarimizda biz doktora sorularimizi sorarken, Ecenaz da sirin asistanla treasure chest(define sandigi) avciligi yapiyordu yan odada. Elinde hediyeleri ile geldiginde:
-Bir daha buraya geldigimizde koltuga oturup agzimi acacagim, abla da benim dislerimi fircalayacak
diyerek soz de verdi. "Rusvet" sen nelere kadirsin:))
Ilk disci maceramiz biterken, diger seker calisanlar bizi ugurlamadan once meyve suyu da ikram ettiler ama guzel bir kahvalti bizi bekledigi icin teklifi reddettik.
Doktor ziyaretlerimiz henuz bitmedi. Sirada biz variz. 32 yasima girmeme bes gun kala ilk check-up imi yaptirmaya karar verdim ve Hakan'i da buna dahil ettim. Yarin sabah 8 icin kendime, 9 icin de Hakus'a randevu aldim. Bakalim hangimiz daha curuk cikacak? :))

Ilk Dis Bakimimiz


Bu ay Ecenaz icin bircok ilki yasadigi bir donem oldu. Sonuncu ilkimiz de disci ziyareti. Cocuk gelisimi ile ilgili okudugum butun kitaplar, cocugunuzun ilk disleri cikmaya baslaginda disciyi ziyaret etme zamani geldi diyordu. Ecenaz'a uyarlarsak Ekim 12 2004 demek oluyor. Sanki dun olmus gibi hatirliyorum ilk disini farketmemizi. Turkiye deydik. Hala anne sutu icen 4 aylik kizima isguzar ablam cay bardagi ile su icirmeye kalkinca, minicik disinin once sesini duymustuk. 2 hafta sonra da ikincisi gelmisti. Simdi 20 tane disi ve herbirinin ayri bir hikayesi var.
Yapilmasi gereken disci ziyareti bir turlu yapilmadigi icin, icimde bir yerlerde hep pismanligi duruyordu. Kendi dis temizligim sirasinda asistana sordum, nedir en uygun zaman, niye kitaplar bu kadar erken gidilmesi gerektigini yaziyor diye.
Cevabin dis sagligi ile ilgisi pek yoktu. Soyleki; cocuklar emeklemeye ve ilk yurumeye basladiklarinda dengelerini tam saglayamadiklari icin dusme ve dislerine zarar verme riski tasiyorlar. Hatta sikca baslarina geliyor. Boyle durumlarda ne yapacaginizi bilmeniz acisindan, cocugunuzun bir discisi olmasi, sizi panikten, cocugunuzu da belki kalici bir agiz bozuklugundan koruyor. Biz ufak capli kazalar atlatsak da dis ile ilgili buyuk sorunlarimiz olmadi cok sukur. 18 aylikken balkondaki sezlongtan kafasisinin ustune inebilecegini dusundugu icin betona cene ustu dusmesi disinda. Dudak patlamasi ve biraz damak yarilmasi disinda birsey olmadi:) Ama kucucuk cocugun agzindan bu kadar kanin nasil olup da aktigini gormek beni cok sasirtmistti. Yine de acil serviste doktorlara gulucuk dagistiyordu Ecenaz.
Cok nostalji yaptim bugun. Disci bulusmamiza gecelim. Ziyaretin bir gun oncesinde, araliklarla Ecenaz'a disciyi anlattim. Korku kelimesini hic kullanmadan. En onemli nokta bu, cunku onlar discinin korkulacak birsey oldugu siz soylemezseniz nereden bilecekler. Oyle de degil zaten, en azindan benim icin. Hakus icin disciye gitmek iskence:)
"Doktor dislerine bakip cok guzel ve beyaz olduklarini soylecek cunku sen onlara cok guzel bakiyorsun, bir de sayacak kac disin oldugunu" gibi oldukca masum bir sekilde aciklama yaptim. Aksam uzeri babamiz farkinda olmadan pot kirinca "ben disciye gitmek istemiyorum" mizildamalari basladi bir gece onceden.
Koltuga once annenin oturmasi kosuluyla gitmeye razi olduk. Discinin ussune:)) girdigimizde Hakus'la ben ufak capli bir sok yasadik. Sanki son donanimli bir guzellik merkezi gibiydi. Bizi karsilayan bayan icinde dogranmis salatalik, portakal ve ne oldugunu anlayamadigim birkac cesit meyvenin daha bulundugu limonata ikram etti. Biz 100 kusur ekran televizyonda CNN seyrederken, Ecenaz da icinde Nemo ve Marlin cinsi(palyaco baligi) baliklarin oldugu dev akvaryuma bakiyordu. Ortadaki sehpada ozel uretim devasa, tazecik bir orkide vardi.(orkideyi satan kisiyi dolayli yoldan bildigim icin ayrinti verebiliyorum). Envaye cesit cay ve ayak masaj aleti de her an hizmetinizde. Boyle bir bekleme salonunda 3 saat bile beklemeye raziyim. Hatta sadece dinlenmek icin bile gidebilirim:) Maalesef 1o dakika bile kullanmamiza izin vermediler ve cok sirin bir disci asistani bizi iceri goturmek icin yanimiza geldi. Bu sirin asistan, disci koltugunu cazip hale getirmek icin bizim de iznimizi alarak kucuk duz ekran televizyonda cizgifilm kanalini acti. Ve basladi Ecenaz'i soru yagmuruna tutmaya. Koltuk korkusu olmayan kizim asiri ilginin verdigi tedirginlikle birseyler olacagini dusunerek inatla oturmadi koltuga. 15 dakikalik savasi biz kazandik bu sefer. Devami yarin...

Posted by Picasa

Pazartesi, Temmuz 30, 2007

Ilk Sac Kesimi



Ecenaz'a hamileyken hep halasi gibi saclari olsun istemistim. Hacimli gorunen ama ince telli, sac kurutma makinasiyla kuruttugunda kuaforden cikmis gibi duran ve bakimi kolay. Gecen gun Hakan'in kizkardesiyle konusurken "hamilelerin duasi kabul olur derler bak dogruymus" dedi. Simdi kendisi de hamile dilekleri neler acaba?
Benim kalin telli ve pirasa saclarimla hep problemim oldu. Kuaforlerin yaptigi "kivirtma" islemleri de hic dogal durmadi.
Persembe gunu kizimin ilk kuafor macerasina biraz daha ozellik katmak icin ben de pirasa saclarimi kestirdim.
Kuaforden cikarkan kesimi 5 dakika bile surmeyen Ecenaz'in saclari cok daha guzel gorunuyordu:)
Ben ise elimdeki kagitta fistik gibi duran Sharon Stone'un saclarina bir de benimkilere bakarak hayal kirikligi ile ciktim. "Saclarim berbat ben yarin bu saclarla ise gidemem" diye bile dusundum.
Cumartesi gunu bir ziyaret daha yapildi Vietnamli kuafore ve hersey yoluna girdi. Simdi evdeki en kisa saca sahip fert benim, Hakan dahil:)
Universite yillarima geri dondum sanki. Kafamdan buyuk bir agirlik kalkmis gibi hissediyorum ve ordek misali butun gun dusa girip cikiyorum:) Dallas, yazini yavas yavas gostermeye basladi.
Bir ayrintiyi soylemeden gecemeyecegim ama. Ecenaz, kuafor koltugunda biraz saskin olmakla beraber hic zorluk cikartmadi. Babasini sacini kestirirken cok gormesinin etkisi belki de.
Ecenaz'la ilgili buyuk bir haber var paylasmak istedigim.
Butun yaz boyu yagmurdan firsat bulup havuza gidememektan sikayet ediyordum. Son iki haftadir yagmurlarimiz biraz azaldi ve havuz ziyaretleri de siklasti. Sabahlari babasi ve Yusup (yusuf degil) abisiyle havuz sefasi yapan Ecenaz simdi baliklama havuza atliyor, yuzustu ve sirtustu yuzuyor ve butun bunlari kimsenin yardimi olmadan yapiyor. Boyle gormus gibi anlattigima bakmayin ben de henuz duruma sahit olmus degilim. Hakan anlattiginda agzim acik dinliyorum.

Posted by Picasa

Cuma, Temmuz 27, 2007

Sinema Gunleri

Ecenaz'in ilk sinema macerasindan bahsetmistim. Patlamis misiri bitince salonu terkettigi icin ikinciye bir turlu cesaretimiz yoktu. Ta ki AMC sinemalarinin Summer Movie Camp uygulamasini duyana kadar. Her carsamba sabahi cocuklar icin oldukca yeni olan cizgisinemalar gosteriliyor sekiz hafta boyunca. Ustelik ucretsiz. Sadece cocuklara da degil, herkese. Biz ilk haftayi kacirdik, sansli olmaliyiz ki Happy Feet gosterimdeymis. Bir zamanlar gunde 2 kez seyrettigimiz film yani. Ikinci hafta da 4 Temmuz tatili dolayisiyla kapaliydi, ama ucuncu haftadan beri cok sIkI takipcisiyiz.
Peki filmi sonuna kadar seyretti mi Ecenaz? Ehh...
Ilk hafta seyrettigi film Ice Age'di. 45 dakika
Ikinci hafta Barnyard. 80 dakika
Ve bu hafta Flushed Away. 90 dakika
Sonuncuda zafer bizim.
Yavas yavas ve istikrarli bir sekilde sinemaya alisti kizimiz. Tabii ki patlamis misir, limonata ve kraker uclusunun de yardimi kucumsenemez:)
Butun bu eglenceye ben maalesef katilamiyorum. Isten geldikten sonra degisik kaliplardaki soru sekillerini denememe ragmen sinemayla ilgili tek kelime alamiyorum agzindan. Biliyorsunuz ayni sorunu okulla da yasamistik. Ogretmenin dedigi dogru galiba, herseyi cok ayrintili gozlemleseler de anlatim becerileri belli bir yastan sonra gelisiyor sanirim. Beklemedeyiz.

Efendim gelelim asagidaki resime. Nedir bu? Bir icecek... Orasi kesin ama ne tur bir icecek? Soguk... Anladik da ne var icinde? Buz:)) Iki paragraf boyunca bu sekilde uzatip sizi delirtebilirim ama yapmayacagim.
Thai Iced Tea with Crown Royal Whisky... Yani, soguk Tayland cayi ve viski.
Beni yakindan taniyanlar cok iyi bilir ki ben icki icmem, daha dogrusu icemem. Uc yudum biradan sonra kulaklarim kizarir ve ates cikmaya baslar. Bir kadeh rakiyla alkol komasina girerim... gibi. Zaten icecegi viski bardagi yerine dondurma kasesine koymamdan da kolayca anlasilabilir:) Iste benim gibi icki icme ozurlu birisi nasil olduysa boyle bir icecek icat etti. Tadi? Super. Kendim yaptigim icin begenmem normal tabii de deneyen herkesin bayilarak icmesine ne diyorsunuz?
Eger evde Thai Tea yapmiyorsaniz-ki hic yapan birisiyle karsilasmadim-biraz zahmetli olabilir denemek icin. Amerika da yasiyorsaniz kolay bir yolu var. Guzel yaptigini dusundugunuz bir Thai restoranindan cayi alip evde viski ilavesini kendi zevkinize gore yapabilirsiniz. Turkiye'de yasayanlar icin maalesef boyle bir sans yok. Belki onumuzdeki bes sene icinde asya mutfagi iyice yayginlasinca.

Son resim de mutfakta delirdigimin kaniti gibi sanki. Mis gibi mantimatigim(isminin bu oldugunu da yeni ogrendim) dururken yeni aldigim bir kitaptaki tarifle manti yapinca ortaya bu inci gibi dizilmis goruntu cikti. Zaten goruntu disinda lezzette cok fazla bir fark oldugunu soyleyemem. Tecrube edildi ve ogrenildi.
Bu mantilarin agzi acik, sicak suya girince dokulur diye dusunenler icin bir aciklama yapayim hemen. Sicak suya atmadan once firinda uzeri kizarana kadar pisirildigi icin hersey yerli yerinde duruyor. Eskiden annelerimiz, hemen pisirmeyecekleri mantiyi saklamak icin yaparlarmis bunu. Ben de Turkiye'ye giderken Hakus icin ayni sekilde hazirlayip dolaba birakmistim. Irmigi bulgur zannederek pilav yapan kocam ac kalmasin diye:)

Posted by Picasa

Perşembe, Temmuz 26, 2007

Daha Neler Bulacagim!!!


Su internet alemi dipsiz bir kuyu gibi, hergun yeni seyler ogreniyorum. Ama sonuncusu "bu kadari da fazla" dedirtecek cinsten.
Hepimizin genclik yillarinda yaptigi kiyafet odunc alma isini ticarete dokmusler. Alani daraltip sadece cantada uygulamislar ama. Nasil mi?
Aylik belli bir ucret oduyorsunuz, kiralamak istediginiz cantanin marka ve kalitesine gore degisiyor tabii. En ucuz kreasyon $5, en pahalisi $175. Internetten begendiginiz ve siparis ettiginiz canta evinize postalaniyor, istediginiz kadar kullanabiliyorsunuz. Caniniz mi sIkIldI? yenisi siparis verip, onu teslim alinca eskisini geri gonderiyorsunuz. "Cok begendim geri vermek isteyorum" derseniz de satin alma sansiniz var.
$175 aylik ucret odediginiz kreasyonun icinde yok, yok. Coach, Chanel, Donna Karan, Burberry, Christian Dior...
Bahsettigim bu cantalarin satis fiyati $300 ile $1000 arasinda degisiyor.
Bu web sayfasini bulunca lise ve universite yillarim geldi aklima. Ozel gunler icin yapilan degis-tokuslar, odunc almalar, odunc aldigini baskasina odunc vermeler:) Bir donem sadece odunc veren konumunda olup, kucucuk arabamin arkasinda geri alabildiklerimi tasir hale gelmistim. Arka camin onunda unuttugum siyah bir bluzum de, gunesten rengi solarak cope gitmisti.
Konu cok kapsamli ve benim de anlatacak cooook hikayem var. Biz en iyisi burada birakalim.
Ben goreyim su sayfayi diyorsaniz, tiklayin.

Posted by Picasa

Pazartesi, Temmuz 16, 2007

Dans Delisi!!!

*Anne bana muzik acar misin?

Ben yemek yaparken surekli karsimda duran bilgisayar, benden cok Ecenaz'a hizmet ediyor. Bilgisayarin mutfaktaki yuksek barin uzerinde durmasinin iki sebebi var. Yemek tariflerimi kolayca uygulamak ve Ecenaz'in ulasim bolgesinden uzak tutmak. Bilgisayara dokunamasa da annesini kullanarak her istedigini yapiyor alette. Muzik acildiktan sonra da iste bu hale geliyor:)

Ecenaz'in ilk kumbarasini o dogmadan cok once odasini hazirlarken almistim. Kocaman pembe seramik bir domuzcuk(piggy bank). 11 aylik oldugunda ben ise gitmeye baslayinca cok isimize yaramisti. Evden ayrilmadan once 10-15 dakika nereye ve neden gittigimi ve ne zaman gelecegimi anlatiyordum. Hem soylediklerimi pekistirmek hem de para kavramini ogrenmesi icin isten eve geldigimde de birkac metal para veriyordum. Tabii o paralar da dogru kumbaraya. O kucuk paralar baska bir hizmet daha gordu sonra. Tahmin ettiginiz gibi harcama kismindan bahsetmiyorum:) Ecenaz, bizim gozetimimizde kucuk objelerle erken tanistigi icin hic bulduklarini agzina atma girisiminde bulunmadi. Ama tanidigim bircok cocuk gibi ayakkabi alti yalamisligi vardir...
Neyse kumbaralarindan bahsediyorduk. Ikinci kumbarasi Yusuf abisinden geldi, ucuncusunu Sibel ablasi Newyork'tan getirdi ve dorduncusu asagida resmini gordugunuz. Kendisinin begenerek aldigi ilk kumbara.
Bugun eve getirdikten sonra hemen icini doldurdu hevesle ve ayni hizla alt tipasini acarak bosaltti. Tecrubeliyiz ya kumbaralar konusunda.

Ecenaz'dan ilginc sorular gelmeye devam ediyor. Son iki haftadir okulumuzun hediye ettigi kitabi okuyoruz yatarken. Cesur olmaya calisan ve tilkiden korkan bir tavsanin hikayesi. Kitap okumamiz bittikten sonra gelen standart soru her zamanki yerinde duruyor;
*Annesi yanimda biraz yatar misin?
*Tabii
*Annesi rabbit niye boole yuruyo? (yatagin icinde elleri ve ayaklari uzerinde yurumeye basladi)
*Daha hizli gidebilmek icin
*Neden bizim gibi hizli gidemiyo lar?
*Cunku hayvanlar dort ayak uzerinde yurumek icin yaratilmis
*Ama Mumble la Yamon(ramon) booolee iki ayak uzerinde gidiyo (happy feet filmindeki penguenler)
*%^#@*



Sonunda katmer pogacalari istedigim kivamda yapabildim. Bu ucuncu denemem. Ilk ikisinde kat kat olmak yerine acma gibi pufpuf olmustu. Bir arkadasimin tavsiyesi ile hamuru un yerin nisasta ile actim ve aralarina bolca tereyagi surdum. Firindan ciktiklarinda hepsi citir citirdi.
Resimdeki diger seyin ne olduguna gelince, gece Hakus'un isten gelmesini beklerken acikinca atistirdigim seylerden birisi bu. Aslinda kahvalti icin saglikli bir alternatif, hele aceleniz varsa. Icinde ne var?
Musli(muesli)
Kuru Uzum
Ceviz
Bal
Meyve (evde ne varsa, resimdeki Mango)
ve yogurt
Sutte de konulabilir ama benim tercihim yogurt. Cok saglikli bir atistirma degil mi?

Saglikli...

Ecenaz bana arabalari ile yumurta pisiriyor!@$

*Annesi patlican da ister misin? Cok saglikli

Once Ecenaz'i sonra da yaptigi patlicanli yumurtalari afiyetle yiyorum.

Posted by Picasa