Salı, Aralık 18, 2007
Bunion/Bunyon
Binbirgece Masallari
Antalya Minicity ziyaretimizden sonra Konyaalti Plajinda iste burasi cikti karsimiza. Sand City. Sand City'de sergilenen bu kum saheserleri Binbirgece Masallarindan esinlenerek yapilmis. Uc unlu hikayeyi kumdan heykellerle anlatmislar. Aladdinin Sihirli Lambasi, Ali Baba ve kirik haramiler ve sanirim ucuncusu Sinbad'di.
Ufak bir arastirmadan sonra Binbirgece Masallarinin hikayesini buldum. Aynen aktariyorum.
Binbir Gece Masalları Orta Cag'da kaleme alınmıs Orta Dogu kokenli edebi eserdir. Şehrazad'ın hükümdar kocasına anlattığı hikâyelerden oluşur.
Hikâyeye göre Fars kralı Şehriyar "Hindistan ile Çin" arasındaki bir adada hüküm sürer (eserin daha sonraki biçimlerinde, Şehriyar'ın Hint ve Çin'de egemenlik sürdüğü yazar). Şehriyar, karısının kendisini aldattığını öğrenir ve öfkelenir, tüm kadınların sadakatsiz, nankör olduğuna inanmaya başlar. Önce karısını öldürtür, sonra da vezirine her gece kendisine yeni bir hanım bulmasını emreder. Her gece yeni bir gelin alan Şehriyar, geceyi geçirdikten sonra tan vakti kadınları idam ettirir. Bir süre bu böyle devam eder, daha sonra vezirin akıllı kızı Şehrazad bu kötü gidişata son vermek için bir plan kurar ve Şehriyar'ın bir sonraki eşi olmaya aday olur. Evlendikleri geceden başlayarak, kardeşi Dünyazad'ın da yardımıyla her gece Şehriyar'a çok güzel ve heyecanlı hikâyeler anlatır. Tam şafak vakti geldiğinde, hikâyenin en heyecanlı yerinde anlatmayı keser. Hikâyenin sonunu merak eden Şehriyar, ertesi gece devam edebilmesi için, o gecelik Şehrazad'ın idamını erteler. Kitabın sonuna kadar, Şehrazad'ın Şehriyar'a anlattığı hikayeler yer alır. Sona gelindiğinde, Şehrazad üç erkek çocuk doğurmuştur ve evlenmelerinin üzerinden uzunca bir süre geçmiştir. Kralın kadınlara olan öfkesi ve kötü düşünceleri dinmiş, Şehrazad'ın sadakatine inanmıştır. Böylece önceki emrini de kaldırır.
Kaynak: Wikipedia.org
Pazartesi, Aralık 10, 2007
Arda Bebek
Arda, Ecenaz Antalya'ya gittikten dort gun sonra dogdu. En kucuk kuzeni Ecenaz'in. Etraftan gelen yogun ilgi, annesinin dedenin yanina gitmesi, kalabalik ortamlar ve uzerine bir de Arda bebek gelince Ecenaz biraz bocalamis. Resimde pek bir sevistiklerine bakmayin, kiskanclik krizlerini engellemek icin Arda'dan mumkun oldugunca uzak durduk. Ecenaz'dan sonra oyle kucuk geldi ki Arda nasil tutacagimizi bilemedik. Sanki kizimizi biz buyutmedik, unutuluyor demekki.
Butun kargasaya ve alisik olmadigi ortama cok cabuk ayak uydurdu Ecenaz. Hem Izmir'de hem de Antalya'da buyuk bir sevgi cemberinin icinde, teyze, hala, dayi, amca, dede, anneanne, babaanne, geniste(eniste) ve kuzenlerinin yaninda ilk defa cok buyuk bir ailenin parcasi gibi hissetti kendisini ve cok mutlu oldu.
Yine de "sen burada bizimle kal Ecenaz" dileklerine "ama benim okulum var gitmem lazim" diye cevap verdi.
Asagidaki resim yukaridakini pekistiriyor degil mi? Ecenaz gittikce buyuyor, elini uzatsa minarenin tepesine dokunacak:) Antalya'da havanin guzel olmasini firsat bilip, benim de cok gormek istedigim Minicity'ye gittik. Istanbul'daki Minyaturk'u gormek mumkun olmadi ama Minicity de gormeye deger bir yer.
Butun minyaturlerin resimlerini cektim ama hepsini buraya koymak mumkun olmadi. En iyisi siz gidip kendi gozlerinizle gorun.
Bir sonraki duragimiz Konyaalti paljiydi. Denize girmek icin degil de kendimizi rahat yastiklarin uzerine atip birseyler yudumlamak icindi. Ama yol uzerinde en az minicity kadar ilginc biryer gorduk ve kendimizi icinde bulduk. Sand City(kum sehir). Resimler bir sonraki yaziya kalsin.
Ben yorgunluk kahvemi yudumlarken, Ecenaz ve Efecan daha sonra babalarinin da katilacagi futbol macinin temellerini atiyorlardi.
Pazar, Aralık 02, 2007
Koy Resimleri
Iste bunlar da soz verdigim koy resimleri. Soylenecek pek fazla sey yok. Insanin omru uzar bunlarin arasinda. Temiz havanin cigerlerimi yaktigi ve manzaralarina doyamadigim bir yer burasi.
15 sene once 2 odali bir koy evimiz vardi, her yaz gittigimiz. Babacigim bu iki odali evi triplex halina getirmis. Ben gittigimde havalar sogumaya baslamisti, eminim yaz aylarinda keyfi cok daha baskadir.
Biz de ablamla somine sefasi yaptik. Temiz havanin etkisi olsa gerek aksam saat 9:30 ta somine karsisinda sizmisim.
Asagidaki inek de bildigimiz ineklerden degil. Evcil hayvan sahipleri nasil kedi, kopek, kuslarini egitiyorlar ve duygusal olarak baglaniyorlarsa bu inekle sahibi arasinda da oyle bir iliski varmis. Sahibi disinda kim ne derse desin yapmazmis, aksam hava kararmaya basladiginda sahibinin otlanmasi icin biraktigi yerden cikar ve evin yolunu tutarmis. Koyun en bakimli ve temiz inegiymis. Annem, inegin ve ona ozel ilgi gosteren sahibinin bir suru meziyetini anlatti ama hepsi ucup gitmis aklimdan. Siz anafikri aldiniz ama degil mi? Zaten inek de pek bir akilli bakiyor gordugunuz gibi:)
Perşembe, Kasım 22, 2007
Kiwi
Trabzon'a kadar gitmisken 15 yildir gormedigim koyumu ziyaret etmemek olmazdi. Giresun'a ikibucuk saatlik super manzarali bir yolculuk yaptik ablamla. Yapilan otoban dogalligi bozsa da konforu arttirmis, herseyde oldugu gibi. Yol kenarinda durdugumuz balikcida bir de Kalkan bulunca dunyalar benim oldu. Denizden yeni cikmis, tazecik. Yol boyunca onu yemenin keyfi beynimde dolandi durdu. Annem hayatinda uc yere yedigini soyledi, abim ve ablam da hic yememisler. Oyle ballandirarak anlattim ki; bayilacaksiniz bu baliga, kilcik yok, bol yagli, dugmelerini emmek cok keyifli, super bir tadi var, himmmmmm.... Cok abartip beklenti citalarini epey bir yukseltmis olmaliyim ki, ablam ilk lokmadan sonra diger yemeklere yoneldi. Annem "biz her zaman buluruz, sen bir daha nerede yiyeceksin" diye tirtikladi, abim "eh, fena degilmis ben denizden babam ciksa yerim zaten" diyerek bana eslik etti. Yarisindan fazlasi benim tarafimdan olmak uzere uc bucuk kiloluk baligi abimle birlikte yedik. Tabii ki tek ogunde degil:)
Iki bucuk saatlik Giresun yolundan sonra, bir de 20 dakikalik koy yolumuz vardi. Manzara nefis. Cok daglik bir alan oldugu icin asfalt yola uygun degilmis, bildigimiz koy yoluydu. Gozunuzu essiz manzaradan alabilir de yolun asagisina bakarsaniz, yetmis derece acili yamac biraz urkutucu. Kolunuzu camdan disari cikartisaniz findik agaclarina dokunarak gidebilirsiniz. Etrafta nefis agaclar; incir, erik, kiraz, kestane, cam, mese...ve agaclara sarilmis salkim salkim siyah uzumler. O uzumleri resimlemedigim icin kendime cok kiziyorum.
Peki Giresun findik cennetiyken ne isi var bu kiwi agacinin tepede? Devlet koy halkini kiwi yetsitiriciligine tesfige calisiyormus. Findik; yetistirilmesi kolay, toplanmasi ve islenmesi emek isteyen bir urunken, kiwi; yetistirilmesi emek isteyen bir meyve olunca pek ragbet gormemis.
Babamin gecirdigi kaza sirasinda yaninda olan Eyup abi ise cesur davranmis ve tarlasinda denemis kiwiyi. Ilginc de bir yetistirme usulu varmis bu meyvenin. Bir kere her agacin cinsiyeti var. Disi ve erkek. Uc disi agaca bir erkek dusuyor. Allahin adaleti burada da gosteriyor kendisini:)))) Disi agaclar erkegin belli mesafede etrafina dikiliyor. Duzenlu sulamalarla birlikte erkek agacin cicegi beklenmeye baslaniyor. Erkek cicek actiktan sonra disiler meyve veriyor. Cicek yoksa meyve de yok. Ilginc degil mi?
Bu da meshur findigimiz. Hatta cotanak'imiz. Cotanagi bilmeyenler icin anlatayim. Findik dalindayken asagidaki gibi oluyor, yani yesil kabugunun icinde. Bazilari tekli, ikili, uclu ya da dortlu olurken bes ve daha fazla findigi barindiryor icinde. Dokuzlusunu saymisligim var kucukken. Iste bunlara Cotanak deniyor. C ile degil tabii ki, alfabede c den sonra gelen harf ile basliyor. Turkce klavye araniyor boyle donemlerde;)
Koyde cektigim diger resimler bir sonraki mesajda.
Pazartesi, Kasım 12, 2007
KATU
Fotograflari Karadeniz Teknik Universitesi Hastanesinde(KATU), babamin kaldigi odanin penceresinden cektim.
Pazartesi, Kasım 05, 2007
Donduk
Çarşamba, Eylül 26, 2007
Pazar, Eylül 16, 2007
Uniformalarimiz!
Bu etek Ecenaz'a kuculene ya da lime lime olana kadar butun resimlerde karsiniza cikabilir! Cunku sabah gozlerini acar acmaz etegini ariyor. Baska bir kiyafet giydirene kadar da canimiz cikiyor. Okul icin pek uygun bir etek degil cunku, buna ragmen ustuste birkac gun giymisligi var. Okul disindaki heryere bununla gidiyoruz ama. Etek basimizi yeterince agritmiyormus gibi bir de cizmeler eklendi buna. Yeni olduklari icin giymekte biraz problem yasiyor. Ilk cizmemiz ne de olsa. Annesi duzeltmeleri yaptiktan sonra da mutfaga gidip dansetmeye basliyor. Ayakkabilarin ses cikarttigi tek yer orasi cunku. Tap dancing dersi almasini ciddi olarak dusunuyorum. Okul da beni destekler gibi eve kagit gondermis dans dersleri ile ilgili.
Cumartesi gunu okulda Journey & Discovery bulusmamiz vardi. Birkac saatligine de olsa okulun ogrencileri biz olduk. Sinifta Ecenaz olmak nasil birseymis ogrenme firsatimiz oldu. Kesfedilecek o kadar cok oyuncak ve her oyuncagin oyle cok oynama kurali var ki. Ogretmenlerine en cok ne ile oynadigini sordum. Favori uc tanesiyle ben de oynadim. Hic de kolay seyler degil. Ogretmenleri ingilizcesinin cok ilerledigini ve hep kendi kendini mesgul ettigini soylediler. Bizim icin buyuk ilerleme.
Montessori ile klasik egitim sistemi farklari konusuldu. Bazi ailelerin "Acaba klasik sistemli bir okula mi gonderseydik" supheleri oldugu icin sorulari da vardi.
"Mostessori'den mezun olup normal okula giderlerse uyum sorunu yasarmiyiz" ya da " siz cok kendi baslarina birakiyorsunuz, gercekten yasitlarinin aldigi egitimi aliyorlar mi" gibi. Okul muduru ve ogretmenler hepsini teker teker acikladilar. Biz cok dogru bir secim yaptigimiz inancindayiz. Bakalim zaman ne gosterecek.
Biz sinifta Ecenaz'cilik oynarken, Ecenaz da diger cocuklarla birlikte bakim odasindaydi. O odaya girmesini saglamak 15 dakikamizi aldi. Ilk okul gunlerini hatirladim birden. 15 dakika sonunda Ecenaz salya sumuk aglarken biz de caresizce birbirimize bakiyorduk Hakus'la. Cok sukur ki imdadimiza Ms. Padmini yetisti. Ecenaz'in ogretmenlerinden birisi. Bize kok sokturen kucuk hanim, ogretmeninin elinden tutup tipis tipis iceri girdi.
Salı, Eylül 11, 2007
Ozel Bir Gun! degil:)
Sabah uyandigimda yemek masasinin uzerindeydi bu cicekler. Hakus getirmis. Oyle de guzel kokuyorlar ki. Yari mahmur gozlerim bu cicekleri gorunce tamamen acildi:)
Yazmayali uzun zaman oldu. Yaz bitti ve biz kisin rutinine hemen gecis yaptik. Okullar acilinca bu surec kendiliginden basliyor zaten. Gecen seneden farkli olarak ben bir rutin daha olusturma telasindayim ama. Sabahlari Ecenaz'i okula goturme gorevini ustlendim ve donuste de spora gidiyorum. Yarim saatle basladim.
Kan-ter icinde kaliyorum ve butun gun bacaklarim agriyor, sonucun butun bunlara denecegi inanciyla bu rutini korumaya calisacagim. Bakalim ne kadar surecek.
Yazmadigim donemde Ecenaz'in basindan kucuk bir kaza gecti ve bizi bayagi korkuttu. Evi elimizden geldigince Ecenaz'in boyutlari icin kullanilabilir hale getiriyoruz. Montessori egitimi de bunu gerektiriyor biraz, kendi kendine basarabilme. Su icmek istediginde buzdolabindaki cesmeli bir surahi gibi, uzanabilecegi yerde hazir bekleyen plastik bardaklar, lambalari acmak isterse uzerine cikmasi icin kucuk tabureler gibi... Bu kucuk tabureler kismini Ecenaz her turlu amac icin kullaniyor. Annesine mutfakta yardim ederken ya da seyretmek istediginde hemen sandalye mutfaga geliyor. Kazanin sebebi de iste bu hafif, tahta-mika karisimi sandalye. Mutfakta beni izlerken firindan sicak tepsi cikaracgim icin sandalyeden inmesini istedim. Keske istemeseydim. Sandalyenin on kismindan inmek yerine, yaslanilan, arka bolumundan inmeye kalkinca kukusunu cok sert bir sekilde koseye carpti. Ve kizim feryat-figan kendini yere atti. Benim cani siki kizim ancak cani yandiginda boyle aglar. Biraz sakinlestirdikten sonra, ne kadar zarar verdigi gormek icin kontrol ettim, kipkirmizi olmustu kukusu. Soguk suyla yikanmis havluyla tampon yaptim ve hydrocortizone krem surdum. Ve olayi atlattigimizi dusundum. Meger acimiz bundan sonra basliyormus. Butun gun tuvalate tasinan kizim bes saat boyunca cisini yapmadi. Yatmadan once bin dereden su getirerek ve acimayacagina soz vererek oturttum tuvalete ama ise yaramadi. Baktigimda hicbir kanama gormememe ragmen kulodunda pembemsi kan olusmustu. Ecenaz zaten oldukca korktugu icin ona birsey belli etmeden, kitabini okudum ve uykuya daldi. Hemen doktorunu aradim. Eger gece uyanirsa ve kanama cogalirsa gidebilecegim cocuk hastanelerinin adini verdi ve onu tekrar aramami soyledi. Bir de eger tuvalete cis yapmamakta israr ederse kuveti ilik suyla doldurup onun icine oturtarak cisini yaptirmamizi tavsiye etti. Kanama cogalmadi ama cis buyuk problem oldu, hem de 3 gun boyunca. Ertesi gun doktorun ofisine goturdum. Benim goremedigimi doktor gordu tabii ki. Cis yaptigi yerin hemen yaninda hafif bir yirtilma olmus. Gunde iki kere vazelin surmemizi soyledi. Kiz cocuklarinin basina cok sik gelen bir kazaymis. Ozellikle bisiklet surerken. Neyseki biz ucuz atlattik. Ecenaz da tuvalet fobisi olusacak diye odup koptu. Simdi normale donduk cok sukur.
Ecenaz'la ilgili baska bir haberim daha var. Bu sefer ki kotu degil. Artik Ecenaz "annesi" ve "babasi" diye seslenmiyor bize. "anne" ve "baba" kademesine yukseltti bizi. Bazen Muge ve Hakan dedigi de oluyor. Eger "hayir" cevabi alacagini dusundugu birsey isteyecekse "annecim" ve "babacim" bile oluyoruz. Ya da etrafinda ingilizce konusan cocuklar varsa "mommy" ve "daddy" de. Ama "annesi ve babasi" yok artik. Bir donem de boylece kapanmis oldu.
Geriye bir tek "R" ve "L" kaldi.
Her gece Ecenaz yatmadan once:
Ben: Good Night
Ece: Good Night
Ben: Iyi Geceler
Ece: Iyi Geceler
Ben: See you in the mooorning
Ece: See you in teh mooorning
Ben: Sabaha gorusuuruuuz
Ece: Sabaha goyusuuruuuz
Ben: I love youuu
Ece: I love youuu
Ve olduru kisim simdi geliyor:
Ben: Seni seviyoorum
Ece: Seni seviyooyum
Ben: Tatli ruyaalar
Ece: Tatli ruyagyar
En sonunda da:
--Anne bana "kissy kissy" yapar misin?
Onu yemege dunden hazir olan ben, kafami boynuna gomuyorum hemen.
Bu "R" ve "L" olayi cok ilginc birsey ama. Mesela, "ari" ya "ayi" , "three" ye "twi" diyor ama "iyi geceler" eksiksiz cikiyor.
Ecenaz'in yon duygusunun oldukca iyi oldugundan coook onceleri bahsetmistim. Marketten ciktiktan sonra eve degil de ugramam gereken baska bir yere gidiyorsam, o yol ayriminda hemen soruyor "anneee nereye gidiyoruz".
Simdi bu duygusunu kendi cikarlari icin kullanmayi ogrendi. Eger Jamba Juice 'un yakinlarindan biryerden geciyorsak hemen ugramamizi istiyor. Onundan geciyorsak zaten baska sansimiz yok. Favorisi portakal ve havuc suyu karisimi. Neyseki cok saglikli.
Ben de son surat kitap okumalarima devam ediyorum. "Baba ve Pic" ve "Safran Sari" dan sonra Hulki Cevizoglu'nun "Isgal ve Direnis(1919 ve bugun)" basladim. Yazi dili daha cok konusma dili gibi ve benim pek alisik olmadigim bir tarz ama yazdiklari okumaya deger. Pek bilmedigimiz seyler degil, olaylar daha detayli ve bence biraz da korkusuz anlatilmis. Bu da yazarin yazdigi herseyin belgelere dayali oldugu guveninden geliyor sanirim.
Hep duyariz ya " bizim yunan halkiyla bir problemimiz yok hersey politikacilar arasinda", yalan. Bizim acimizdan olmasa bile Yunanlilar acisindan durum hic de oyle gostermiyor tarihte. Simdi de ellerine firsat gecse farkli olacagini dusunmuyorum. Yunanistan her zaman Avrupa'nin Turkiye'ye hirlayan masasi olmaya gonullu aday. Neyse, konu ince ve uzun.
Persembe gunu buraya gidiyoruz, resim cekersem gunumuzu buraya da aktaririm. Resim cekmeyi hic istemiyorum artik. Sebebi makinam. Iyice habareye dondu. Ben de elime almak istemiyorum. Gozumu boyle birseye taktim. Insallah yakinda benim olacak:)))
Cumartesi, Eylül 01, 2007
Mehteranlar
Bugun Ecenaz ve benim icin ozel bir gundu. Ilk defa bir Mehter Takimi dinleme sansi bulduk ve coook keyif aldik. O yuzden bugun yazacaklarimi tamamen bu konuya adiyorum.
Nedir bu Mehter Takimi?
Hadi tarihine bir bakalim...
"Mehter Dünyanın ilk ve en eski alaturka Ordu bandosudur.Hun'lar zamanındaki adı Tuğ olan ve vurmalı sazlarla nefesli sazlardan oluşan askeri mızıka okulunun Fatih'ten sonra aldığı isim, Hun'lardan beri Türk savaş tekniğinin vazgeçilmez unsuru olan askeri müziğin amacı, çok uzaklardan duyulan ve gitgide yaklaşan gök gürültüsüne benzer yabancı bir müzmin sesiyle düşmanın moralini bozup savaşacak güç bırakmamak, düşmanı teslim almak suretiyle harbi en kısa zamanda bitirmek ve böylece bir bakıma insan kıyımını önlemektir.
Mehter Takımı iki bölüm, yedi takım halinde kurulup faaliyette bulunur. Konser (Nevbet)* esnasında hilal şeklini alan Mehter Takımının yürüyüş düzeninde ; birinci bölümde Sancak Takımı bulunur, ikinci bölümde önce Cevganlar bulunur,arkalarında sırasıyla Zurnazenler, Boruzenler, Nakkarezenler, Zilzenler ve Davulzenler ve en arkada (at yada deve üzerinde) kös yer alır.
Mehter takımı katlardan oluşur. 3 katlı, 5 katlı, 7 katlı, 9 katlı 11 katlı ve 13 katlı diye adlandırılır. En küçüğü 3 katlı, en büyüğü 13 katlı olarak kurulmuştur. Mehter takımında katlı demek her sazdan o katlı nispetinde Enstrüman
Bizim izleme sansi buldugumuz sadece 3 katli bir Mehter Bandosuydu. En kucukleri yani. Aslinda 150 Mehteranli bir bandoymus ama Amerika'ya gelisleri cok masrafli oldugu icin ufak bir bolumu katilabilmis.
Okumasi biraz bunaltici bir yazi biliyorum, hele bizim gibi sicagi sicagina bir gosteri seyretmediyseniz. Ayni duygular olmasa da hissedecekleriniz, iste kisa bir Mehteran Muzigi.
Mehterin ordudaki onemini de anlatan kucuk bir hikaye:
Evliya Çelebi'nin, Sultan 4.Murat devrinde büyük bir ordu olayını Şöyle anlatır. "Mimarların mı, yoksa mehterlerin mi alayda önceliği konusunda karar verilemez. Bu hususda görüşmek üzere Mimarbaşı ile Mehterbaşı Sultan Murat'ın huzuruna çıkarlar; Mimarbaşı başlar söze: Padişahım! Mehterler pirsiz esnaf olup Cemşid sanatını tutmuş bir alay Deccal kavmidir, biz padişahımıza saraylar, selâtin camileri, köprüler yaparız, İslam ordusunda lüzumumuz, hizmetimiz vardır; elbet mehterlerden evvel geliriz! Der. Bunun üzerine mehterbaşı da şu iddiada bulunur.Padişahım! Hangi bir tarafa gitseniz mehabet, şevket, salâbet ve şöhretiniz için, dosta düşmana karşı davul, kudüm, nefir döverek gitmeniz lazımdır. Cenk Meydanlarında gaziler cenge salmak için köslere biz tokmak çalarız ve askeri şevke getirip biz kaldırırız, padişahımız bir şeye üzülse huzurunda oniki makam, yirmi dört şube, yirmi dört sul, kırk sekiz terkip musiki faslı edip, padişahımızı neşelendiririz. Eski hükema; saz ve söz hanende, âdemin gönlüne safa verir, demişler. Biz de ruha gıda verir esnafız. Bahusus ki nerede Resulullah'ın âlemi olsa, orada dabl-ı Al-i Osman bulunmak gerekir...Bunun üzerine Sultan 4.Murat, mehterlerin mimarlardan evvel geçmesini irade buyurur...
Unlu muzisyenler uzerindeki etkileri:
Bestekâr Mozart ve Haydn da mehter müziğinden ilham alarak meşhur bestelerini meydana getirmişlerdir. Büyük Alman bestecisi Beethoven'in büyük senfonisinin son bölümü, mehterin kösüyle, davulu ve zurnasıyla seslendirilmiştir. Beethoven'in Türk Marşını mehterin bir cenk marşından adapte ettiği bilinmektedir. Yine Avusturyalı Bestekâr Mozart'ın, Türk askerlerinin hatıralarını terennüm eden Allah Allah seslerini nakarat halinde kullanarak, Türk Marşı diye bir eser meydana getirdiği de vakıadır. Alman bestekârı Wagner bir mehter konserini dinlerken heyecanlanmış, kendisini tutamayarak " İşte musiki buna derler" diye mehter hakkında hissiyatını ifade etmiştir.18. YY. içinde Avusturyalılar ve Prusyalılar, daha sonra Ruslar, Almanlar ve Fransızlar mehter teşkilatından etkilenerek mızıka takımları kurmuşlardır.
Ve son olarak da hepimizin dustugu genel bir yanilgi:
Mehter'in yürüyüş şekli çok kişi tarafından sanıldığı gibi iki ileri bir geri şeklinde değildir. Mehter yürüyüşü kendine has bir yürüyüş olup, daima sağ ayakla başlanır ve her üç adım atışta sağa ve sola dönülerek yürünür. Bu mehterin her iki tarafı selamlamasıdır.
Çarşamba, Ağustos 29, 2007
Potluck Picnic
"Aaaa Baklaaava", "bu yunan tatlisi degil mi" diye soranlara da Hakus'la uzun uzun anlattik, isin hic de oyle olmadigini.
Ecenaz bugun okula gidemedigi icin, okul yolundayken arabanin arkasindan sesleniyordu:
-- Annesi, evden geliyoruz ama ben evimizi ozledim, ama okulumu, arkadaslarimi da ozledim
Arkadaslarini da gorur gormez sarildi zaten. "Hi how are you Ecenaz? We've missed you today" diye soranlara da, sadece "hi" diyerek omuz cevirdi. Fazla ilgi gosterilince yuz vermiyoruz da...
Benim Hint halki ile olan problemimi yakin cevremdekiler bilir. Artik siz de biliyorsunuz:) Kanim almiyor bu halki, sempati duydugum birkaci disinda hepsi gozume dusman gibi gorunuyor. Kendime sakladigim hakli sebeplerim de var. Ne ise, bu aksam ogrendik ki, sinifimizdaki Hanri isimli bir cocuk evde Ecenaz'dan baska birseyden bahsetmiyormus. Zaten babasi da "gelecekteki dunurunuz olarak tanisalim artik" diye elini uzatinca, afallayip kaldim. Tahmin edeceginiz gibi Hintli bir aile. Adamla tokalasirken her ne kadar gulumsemek icin kendimi zorladiysam da ensemdeki tuyler bile diken diken oldu. (artik ensemde sac olmadigi icin tuy diyorum:))
Herseye ragmen guzel bir aksamdi ama. Kafamizin en cok uyustugu ve Ecenaz'in da bayildigi arkadasinin ailesiyle uzunca sohbet ettik. Telefonlar ve e-mail adresleri degistirildi. Hatta ben biraz daha ileri giderek, eve gelir gelmez onlari cumartesi gidecegimiz bu aktiviteye davet etmek icin e-mail bile attim.
Ecenaz Mehter takimini dinlerken nasil bir tepki verecek cok merak ediyorum.
Biraz da son gunlerde okudugum kitaplardan bahsetmek istiyorum. D&R 'dan siparis verdigim kitaplarimi yavas yavas okumaya basladim.
Once kotu olandan baslayayim. "kitabin kotusu olur mu". Demek ki varmis. Cocuk egitimiyle ilgili burada uye oldugum birkac dergi var. Birkac da kitap satin almistim. Ama Turkiye'de ne okunuyor diye D&R'in cok okunanlar listesindeki kitaplardan birisini ismarlamistim. Kitabi karistirmadan, onunu arkasini okumadan alirsan boyle olur iste. Sebebi de bu paragraf:
-Tokatin ana baba ile cocuk arasindaki iliskide maglubiyet isareti oldugu bir gercek. Aslinda atilan tokat, ana babanin cocuga sinirlari ve yasaklari yeteri kadar aciklamamasinin bir sonucudur. Ama pratikte, cocuga vurmak tam olarak, az once yukarida sozedilen "kara pedagoji" ye girmiyor. Sebepli atilan tokat cocugunuzun yaraticiligini frenlemez. Sirf onun yaraticiligini engellememek icin cocugunuzun kalcasina ya da ellerine vurmayi kendi kendinize yasaklamak guc ve yetkinin bozulmasi, yok olmasi demektir. Sonucta bu sekilde, ana baba ve cocugun rollerini karistirmamis olursunuz. Bir zorba mi yetistiriyorsunuz acaba ve bu sizin hosunuza mi gidiyor? Ileride ezik birisi olmasindan cok, sozunu gecirten biri olmasini mi arzu edersiniz? Sunu bilin ki, cocugunuzun ileride umdugunuz gibi "kusursuz bir lider" olmasi kesin degil. Ustelik lider olabilmek icin guc ve yetkiyi, yani otoriteyi tanimak ve kabul etmek gerekir. inkar etmek, reddetmek degil. Buna karsilik, eger cocugunuz zaten gercek bir yaratici ise, siniri astigi zaman, ne masum bir tokat ne de bir ceza onun yeteneklerini kullanmasini engeller. Tabii ki yeteneklerini kotuye kullanmamasi kaydi ile.
Tokat atmak, sinirlendiren ve cekilmez soze ya da eylemek "dur" der.....
diye devam ediyor yazi ve bir sonraki baslik da
" Onda iz birakmayacak bir vurus sekli mevcut mu?"
Yorum yapmaya gerek yok sanirim. Once okudugumu yanlis anladigimi dusundum ve ayni paragrafi birkac kez daha okudum. Bir sonra ki basligi da gorunce, pes yani dedim.
Boyle bir kitap bence yayinlanmamali bile. Simdi hic elime almak istemiyorum kitabi, ama baska ne sacmaliklar var acaba diye de merak etmiyor degilim. Bu arada kitabin adi "1-7 Yas Arasi Cocugun Egitimi" Uzak durun.
Bir solukda bitirdigim bir kitap var ama. "Baba ve Pic". Yazari oldukca genc olmasina ve yurt disinda yasamasina ragmen, yeni neslin "cool" Turkce'sine kapilmamis. Hatta oldukca Osmanli bile denebilecek bircok terim kullanmis. Cok akici, etkileyici ve guzel bir Turkce ve hikaye. Bayildim.
Hala okumaya devam ettigim kitap da "Sari Safran". 30'lu yaslarda, iyi egitim gormus, her istedigini elde etmenin verdigi doyumsuzlukla hayatinda mutsuz olan bir adamla, baskici bir ailede din merkezli yetismis, universiteye baslayana kadar basi kapali ama daha sonra ailesini silerek tek basina hayata tutunma cabasiyla gelecege umutsuzlukla bakan bir kadinin oykusu.
Okudugum bolume kadar kisaca hikaye bu.
Kitabi okudukca, her ne kadar benim neslimin azinlikta kalan bir bolumu bu problemleri yasarken Ecenaz'in doneminde cok yaygin hatta temel sorunlar haline gelecegini dusunmekten kendimi alamiyorum. Ozellikle adamin yasadigi doyumsuzluk kismindan bahsediyorum.
Pazar gunu, Mehter Takimi hikayelerimle geri gelecegim. Hatta resimleriyle....
Pazartesi, Ağustos 20, 2007
Okullar acildiiiiiii
Ecenaz da biraz saskinlik yasadi tabii. Hic babasini televizyon seyrederken bu kadar heyecanli gormemisti. Ya da koltugundan firlayip televizyonla konustugunu. O da olayin bir parcasi olmak istemis olmali ki, “kendi” bilgisayarini cikartti ve basladi kurcalamaya. Benim eski dizustu bilgisayarim boylece yenisinin nefes almasini sagladi.
Bilgisayara ragmen arabalar hala Ecenaz’in favorisi. Merak artik evin disindaki arabalara kaymaya basladi ama. Ben araba kullanirken:
--- Annesi bak Yusup abinin arabasinin aynisi ama kirmizi
--- Evet annecim
--- Annesi bak bizim arabanin aynisi ama baska rengi
--- Himmmm, Nerede?
--- Karsidaki isikta duruyor
--- @#%^^
Trafik kurallarini da ogrendik bu arada.
--Annesi niye duruyorsun burda?
--Bak orada ne var annecim? (stop levhasini gostererek)
--Stop sign’i var.
Ya da…
Annesi kirmizi isik mi yandi? Neden duruyorsun?
Perşembe, Ağustos 09, 2007
Peineta
Yukaridaki resmin hikayesini biraz sonra anlatacagim ama once yaptirdigimiz test sonuclarini paylasayim sizinle.
demistim.
Yasasin!!! Hakus curuk cikti. Insan hic esinin saglik problemlerine sevinir mi? demeyin.
Kendime gore hakli sebeplerim var.
Neden? Cunku ben asla perhiz yapamam. Doktorun yeme dedigi seyle aram kotuyse de, yeme dendikten sonra kiymete biner. Garip bir durum, hatta belki kisilik problemi ama oyleyim. Bu durumda kolesterolu normalin biraz uzenerinde cikan ben degil de Hakus olunca ister istemez seviniyorum. Hakus'un eger bir ay sadece haslanmis sebze yemesi gerekiyorsa, gikini cikarmadan yer.
Nitekim onumuzdeki, kisa da olsa, bir donem oyle yapacak gibi gorunuyor.
Ayni evde yasayip da ben sinirin coook altinda cikarken, onun ki neden yuksek sorusu geliyor akla. Zira ayni yemekleri yiyoruz ve yasam tarzimiz ayni. Spor yok, yuruyus yok vs.vs.vs.
Hakus, kendi test sonuclarini telefonda anlatirken "evde yediklerinden olamaz, isyerinde her ne yiyorsan yaramiyor sana" dedim. Bu konu uzerinde biraz calisacak....
Gelelim resime. 7 Agustos benim dogumgunumdu. 2000 yilinda milenyuma girerken 24 yasinda olacagim dedigim gun, dun gibi sanki. Yil 2007 olmus haberimiz yok:) Deli-dolu genclik yillarinda zaman bize ayak uyduramayip gecmek bilmezken, simdi biz ucundan yakalamaya calisiyoruz. Kac yasima girdigimi soyelemeyecegim, hesabi siz yapin iste. Ama hala sakinim, panik yapma kivamina henuz gelmedim. 20 li yaslarda iken 30 larda olur diyordum, simdi de 40 lara erteledim. Zira hayatin tadi 30 dan sonra daha bir baska bence.
Bu sene dogumgunumde ozel birsey yapmadim. Ozelden kasit ne demek oluyorsa. Sevdiklerimin dogumgunumu kutlamasiysa oldu, beklemedigim telefonlar almaksa, aldim, mum ufledim, opustum, sarildim.... Benim icin ozeldi yani.
Tek fark vardi, goze batan. O da Hakus'un bana degisik bir hediye vermemesiydi. Aslinda hic hediye vermemesi demek daha dogru olur. Boyle gunleri hic atlamayan Hakus, nedense bana kucuk de olsa bir hediye almadi. Gecen seneki hediyem evden uzakta, super luks bir otelde gecirdigim bir tam gundu mesela. Blogun gecen seneki agustos arsivinde ayrintili anlatmistim galiba o gunu. Simdi bulmak cok zor geldi. Merak edenler nerede bulacagini biliyor en azindan:)
Peki ben ne yaptim bu hediye gelmeyen dogumgunune tepki olarak? Kendi kendime dogum gunu hediyesi aldim. Evi getirip actiktan sonra da Hakus'a anlattim durumu.
"o kendine hediye sayilmaz, ev icin olmus, sen kendine baska hediye al" dedi.
Dunyanin parasini bu hediyeye verdikten sonra icim elvermedi, ve baska birsey almadim.
Yukaridaki resimde gordugunuz bardak altiklari da Jennifer'dan. Cok sevdigim bir musterim. Kendisi yapmis bunlari. Uzerindeki sekil de "aslan burcu"nun simgesi. Degisik bir tasin uzerine calismis. "ben bunlari kiyip kullanamam" dedim. Cok kizdi.
Ben de ona ne zamandir sozunu verdigim ekmegi yaptim bu aksam. Evlerimiz 300 metre uzaklikta oldugu icin
de, sicak sicak eve goturme sansi oldu. 2 saat boyunca da Ecenaz'i uyandirmamak icin kahkalarimiz oldukca sessiz de olsa cok eglendik. Ona bu ekmegi yaptim. (Buraya kucuk bir not: Bu ekmegin tarifini aldigim arkadasim hala Turkiye'de oldugu icin kitabin ismini henuz yazamadim. Eylul ayina kadar beklemeniz gerekecek.)
Son zamanlarda denedigim tek degisik ekmegin resmi de bu. Ekmegin adi "Peineta".
Tarif Gail Duff 'in "A lof of Bread" kitabindan.
Meksikalilar, 15. yuzyilda ulkelerinde ilk seker yetistirmeye basladiklarindan beri cok meshurmus bu ekmek. Icindeki 2 yemek kasigi sekerden dolayi hafif tatlimsi bir tadi var.
Meksikalilar bu ekmege "Pan Dulce" diyorlarmis. Sonralari adi "comb bread" (tarak seklindeki ekmek) den ispanyolcaya donmus ve "Peineta" olmus. Recellerle yemek icin harika bir ekmek. Zaten yazar da ayni notu dusmus.
Ecenaz'la ilgili haberler yok bu mesajda, biliyorum. Benim cimcimem oyle bir dillendi ki, agzimiz acik onu dinliyoruz Hakus'la. Uzuuuun uzun anlatirim sonra...
Perşembe, Ağustos 02, 2007
Disci ziyaretimiz-2
Ilk Dis Bakimimiz
Bu ay Ecenaz icin bircok ilki yasadigi bir donem oldu. Sonuncu ilkimiz de disci ziyareti. Cocuk gelisimi ile ilgili okudugum butun kitaplar, cocugunuzun ilk disleri cikmaya baslaginda disciyi ziyaret etme zamani geldi diyordu. Ecenaz'a uyarlarsak Ekim 12 2004 demek oluyor. Sanki dun olmus gibi hatirliyorum ilk disini farketmemizi. Turkiye deydik. Hala anne sutu icen 4 aylik kizima isguzar ablam cay bardagi ile su icirmeye kalkinca, minicik disinin once sesini duymustuk. 2 hafta sonra da ikincisi gelmisti. Simdi 20 tane disi ve herbirinin ayri bir hikayesi var.
Yapilmasi gereken disci ziyareti bir turlu yapilmadigi icin, icimde bir yerlerde hep pismanligi duruyordu. Kendi dis temizligim sirasinda asistana sordum, nedir en uygun zaman, niye kitaplar bu kadar erken gidilmesi gerektigini yaziyor diye.
Cevabin dis sagligi ile ilgisi pek yoktu. Soyleki; cocuklar emeklemeye ve ilk yurumeye basladiklarinda dengelerini tam saglayamadiklari icin dusme ve dislerine zarar verme riski tasiyorlar. Hatta sikca baslarina geliyor. Boyle durumlarda ne yapacaginizi bilmeniz acisindan, cocugunuzun bir discisi olmasi, sizi panikten, cocugunuzu da belki kalici bir agiz bozuklugundan koruyor. Biz ufak capli kazalar atlatsak da dis ile ilgili buyuk sorunlarimiz olmadi cok sukur. 18 aylikken balkondaki sezlongtan kafasisinin ustune inebilecegini dusundugu icin betona cene ustu dusmesi disinda. Dudak patlamasi ve biraz damak yarilmasi disinda birsey olmadi:) Ama kucucuk cocugun agzindan bu kadar kanin nasil olup da aktigini gormek beni cok sasirtmistti. Yine de acil serviste doktorlara gulucuk dagistiyordu Ecenaz.
Cok nostalji yaptim bugun. Disci bulusmamiza gecelim. Ziyaretin bir gun oncesinde, araliklarla Ecenaz'a disciyi anlattim. Korku kelimesini hic kullanmadan. En onemli nokta bu, cunku onlar discinin korkulacak birsey oldugu siz soylemezseniz nereden bilecekler. Oyle de degil zaten, en azindan benim icin. Hakus icin disciye gitmek iskence:)
"Doktor dislerine bakip cok guzel ve beyaz olduklarini soylecek cunku sen onlara cok guzel bakiyorsun, bir de sayacak kac disin oldugunu" gibi oldukca masum bir sekilde aciklama yaptim. Aksam uzeri babamiz farkinda olmadan pot kirinca "ben disciye gitmek istemiyorum" mizildamalari basladi bir gece onceden.
Koltuga once annenin oturmasi kosuluyla gitmeye razi olduk. Discinin ussune:)) girdigimizde Hakus'la ben ufak capli bir sok yasadik. Sanki son donanimli bir guzellik merkezi gibiydi. Bizi karsilayan bayan icinde dogranmis salatalik, portakal ve ne oldugunu anlayamadigim birkac cesit meyvenin daha bulundugu limonata ikram etti. Biz 100 kusur ekran televizyonda CNN seyrederken, Ecenaz da icinde Nemo ve Marlin cinsi(palyaco baligi) baliklarin oldugu dev akvaryuma bakiyordu. Ortadaki sehpada ozel uretim devasa, tazecik bir orkide vardi.(orkideyi satan kisiyi dolayli yoldan bildigim icin ayrinti verebiliyorum). Envaye cesit cay ve ayak masaj aleti de her an hizmetinizde. Boyle bir bekleme salonunda 3 saat bile beklemeye raziyim. Hatta sadece dinlenmek icin bile gidebilirim:) Maalesef 1o dakika bile kullanmamiza izin vermediler ve cok sirin bir disci asistani bizi iceri goturmek icin yanimiza geldi. Bu sirin asistan, disci koltugunu cazip hale getirmek icin bizim de iznimizi alarak kucuk duz ekran televizyonda cizgifilm kanalini acti. Ve basladi Ecenaz'i soru yagmuruna tutmaya. Koltuk korkusu olmayan kizim asiri ilginin verdigi tedirginlikle birseyler olacagini dusunerek inatla oturmadi koltuga. 15 dakikalik savasi biz kazandik bu sefer. Devami yarin...
Pazartesi, Temmuz 30, 2007
Ilk Sac Kesimi
Ecenaz'a hamileyken hep halasi gibi saclari olsun istemistim. Hacimli gorunen ama ince telli, sac kurutma makinasiyla kuruttugunda kuaforden cikmis gibi duran ve bakimi kolay. Gecen gun Hakan'in kizkardesiyle konusurken "hamilelerin duasi kabul olur derler bak dogruymus" dedi. Simdi kendisi de hamile dilekleri neler acaba?
Benim kalin telli ve pirasa saclarimla hep problemim oldu. Kuaforlerin yaptigi "kivirtma" islemleri de hic dogal durmadi.
Persembe gunu kizimin ilk kuafor macerasina biraz daha ozellik katmak icin ben de pirasa saclarimi kestirdim.
Kuaforden cikarkan kesimi 5 dakika bile surmeyen Ecenaz'in saclari cok daha guzel gorunuyordu:)
Ben ise elimdeki kagitta fistik gibi duran Sharon Stone'un saclarina bir de benimkilere bakarak hayal kirikligi ile ciktim. "Saclarim berbat ben yarin bu saclarla ise gidemem" diye bile dusundum.
Cumartesi gunu bir ziyaret daha yapildi Vietnamli kuafore ve hersey yoluna girdi. Simdi evdeki en kisa saca sahip fert benim, Hakan dahil:)
Universite yillarima geri dondum sanki. Kafamdan buyuk bir agirlik kalkmis gibi hissediyorum ve ordek misali butun gun dusa girip cikiyorum:) Dallas, yazini yavas yavas gostermeye basladi.
Bir ayrintiyi soylemeden gecemeyecegim ama. Ecenaz, kuafor koltugunda biraz saskin olmakla beraber hic zorluk cikartmadi. Babasini sacini kestirirken cok gormesinin etkisi belki de.
Ecenaz'la ilgili buyuk bir haber var paylasmak istedigim.
Butun yaz boyu yagmurdan firsat bulup havuza gidememektan sikayet ediyordum. Son iki haftadir yagmurlarimiz biraz azaldi ve havuz ziyaretleri de siklasti. Sabahlari babasi ve Yusup (yusuf degil) abisiyle havuz sefasi yapan Ecenaz simdi baliklama havuza atliyor, yuzustu ve sirtustu yuzuyor ve butun bunlari kimsenin yardimi olmadan yapiyor. Boyle gormus gibi anlattigima bakmayin ben de henuz duruma sahit olmus degilim. Hakan anlattiginda agzim acik dinliyorum.
Cuma, Temmuz 27, 2007
Sinema Gunleri
Peki filmi sonuna kadar seyretti mi Ecenaz? Ehh...
Ilk hafta seyrettigi film Ice Age'di. 45 dakika
Ikinci hafta Barnyard. 80 dakika
Ve bu hafta Flushed Away. 90 dakika
Sonuncuda zafer bizim.
Yavas yavas ve istikrarli bir sekilde sinemaya alisti kizimiz. Tabii ki patlamis misir, limonata ve kraker uclusunun de yardimi kucumsenemez:)
Butun bu eglenceye ben maalesef katilamiyorum. Isten geldikten sonra degisik kaliplardaki soru sekillerini denememe ragmen sinemayla ilgili tek kelime alamiyorum agzindan. Biliyorsunuz ayni sorunu okulla da yasamistik. Ogretmenin dedigi dogru galiba, herseyi cok ayrintili gozlemleseler de anlatim becerileri belli bir yastan sonra gelisiyor sanirim. Beklemedeyiz.
Efendim gelelim asagidaki resime. Nedir bu? Bir icecek... Orasi kesin ama ne tur bir icecek? Soguk... Anladik da ne var icinde? Buz:)) Iki paragraf boyunca bu sekilde uzatip sizi delirtebilirim ama yapmayacagim.
Thai Iced Tea with Crown Royal Whisky... Yani, soguk Tayland cayi ve viski.
Beni yakindan taniyanlar cok iyi bilir ki ben icki icmem, daha dogrusu icemem. Uc yudum biradan sonra kulaklarim kizarir ve ates cikmaya baslar. Bir kadeh rakiyla alkol komasina girerim... gibi. Zaten icecegi viski bardagi yerine dondurma kasesine koymamdan da kolayca anlasilabilir:) Iste benim gibi icki icme ozurlu birisi nasil olduysa boyle bir icecek icat etti. Tadi? Super. Kendim yaptigim icin begenmem normal tabii de deneyen herkesin bayilarak icmesine ne diyorsunuz?
Eger evde Thai Tea yapmiyorsaniz-ki hic yapan birisiyle karsilasmadim-biraz zahmetli olabilir denemek icin. Amerika da yasiyorsaniz kolay bir yolu var. Guzel yaptigini dusundugunuz bir Thai restoranindan cayi alip evde viski ilavesini kendi zevkinize gore yapabilirsiniz. Turkiye'de yasayanlar icin maalesef boyle bir sans yok. Belki onumuzdeki bes sene icinde asya mutfagi iyice yayginlasinca.
Son resim de mutfakta delirdigimin kaniti gibi sanki. Mis gibi mantimatigim(isminin bu oldugunu da yeni ogrendim) dururken yeni aldigim bir kitaptaki tarifle manti yapinca ortaya bu inci gibi dizilmis goruntu cikti. Zaten goruntu disinda lezzette cok fazla bir fark oldugunu soyleyemem. Tecrube edildi ve ogrenildi.
Bu mantilarin agzi acik, sicak suya girince dokulur diye dusunenler icin bir aciklama yapayim hemen. Sicak suya atmadan once firinda uzeri kizarana kadar pisirildigi icin hersey yerli yerinde duruyor. Eskiden annelerimiz, hemen pisirmeyecekleri mantiyi saklamak icin yaparlarmis bunu. Ben de Turkiye'ye giderken Hakus icin ayni sekilde hazirlayip dolaba birakmistim. Irmigi bulgur zannederek pilav yapan kocam ac kalmasin diye:)
Perşembe, Temmuz 26, 2007
Daha Neler Bulacagim!!!
Su internet alemi dipsiz bir kuyu gibi, hergun yeni seyler ogreniyorum. Ama sonuncusu "bu kadari da fazla" dedirtecek cinsten.
Hepimizin genclik yillarinda yaptigi kiyafet odunc alma isini ticarete dokmusler. Alani daraltip sadece cantada uygulamislar ama. Nasil mi?
Aylik belli bir ucret oduyorsunuz, kiralamak istediginiz cantanin marka ve kalitesine gore degisiyor tabii. En ucuz kreasyon $5, en pahalisi $175. Internetten begendiginiz ve siparis ettiginiz canta evinize postalaniyor, istediginiz kadar kullanabiliyorsunuz. Caniniz mi sIkIldI? yenisi siparis verip, onu teslim alinca eskisini geri gonderiyorsunuz. "Cok begendim geri vermek isteyorum" derseniz de satin alma sansiniz var.
$175 aylik ucret odediginiz kreasyonun icinde yok, yok. Coach, Chanel, Donna Karan, Burberry, Christian Dior...
Bahsettigim bu cantalarin satis fiyati $300 ile $1000 arasinda degisiyor.
Bu web sayfasini bulunca lise ve universite yillarim geldi aklima. Ozel gunler icin yapilan degis-tokuslar, odunc almalar, odunc aldigini baskasina odunc vermeler:) Bir donem sadece odunc veren konumunda olup, kucucuk arabamin arkasinda geri alabildiklerimi tasir hale gelmistim. Arka camin onunda unuttugum siyah bir bluzum de, gunesten rengi solarak cope gitmisti.
Konu cok kapsamli ve benim de anlatacak cooook hikayem var. Biz en iyisi burada birakalim.
Ben goreyim su sayfayi diyorsaniz, tiklayin.
Pazartesi, Temmuz 16, 2007
Dans Delisi!!!
*Anne bana muzik acar misin?
Ben yemek yaparken surekli karsimda duran bilgisayar, benden cok Ecenaz'a hizmet ediyor. Bilgisayarin mutfaktaki yuksek barin uzerinde durmasinin iki sebebi var. Yemek tariflerimi kolayca uygulamak ve Ecenaz'in ulasim bolgesinden uzak tutmak. Bilgisayara dokunamasa da annesini kullanarak her istedigini yapiyor alette. Muzik acildiktan sonra da iste bu hale geliyor:)
Ecenaz'in ilk kumbarasini o dogmadan cok once odasini hazirlarken almistim. Kocaman pembe seramik bir domuzcuk(piggy bank). 11 aylik oldugunda ben ise gitmeye baslayinca cok isimize yaramisti. Evden ayrilmadan once 10-15 dakika nereye ve neden gittigimi ve ne zaman gelecegimi anlatiyordum. Hem soylediklerimi pekistirmek hem de para kavramini ogrenmesi icin isten eve geldigimde de birkac metal para veriyordum. Tabii o paralar da dogru kumbaraya. O kucuk paralar baska bir hizmet daha gordu sonra. Tahmin ettiginiz gibi harcama kismindan bahsetmiyorum:) Ecenaz, bizim gozetimimizde kucuk objelerle erken tanistigi icin hic bulduklarini agzina atma girisiminde bulunmadi. Ama tanidigim bircok cocuk gibi ayakkabi alti yalamisligi vardir...
Neyse kumbaralarindan bahsediyorduk. Ikinci kumbarasi Yusuf abisinden geldi, ucuncusunu Sibel ablasi Newyork'tan getirdi ve dorduncusu asagida resmini gordugunuz. Kendisinin begenerek aldigi ilk kumbara.
Bugun eve getirdikten sonra hemen icini doldurdu hevesle ve ayni hizla alt tipasini acarak bosaltti. Tecrubeliyiz ya kumbaralar konusunda.
Ecenaz'dan ilginc sorular gelmeye devam ediyor. Son iki haftadir okulumuzun hediye ettigi kitabi okuyoruz yatarken. Cesur olmaya calisan ve tilkiden korkan bir tavsanin hikayesi. Kitap okumamiz bittikten sonra gelen standart soru her zamanki yerinde duruyor;
*Annesi yanimda biraz yatar misin?
*Tabii
*Annesi rabbit niye boole yuruyo? (yatagin icinde elleri ve ayaklari uzerinde yurumeye basladi)
*Daha hizli gidebilmek icin
*Neden bizim gibi hizli gidemiyo lar?
*Cunku hayvanlar dort ayak uzerinde yurumek icin yaratilmis
*Ama Mumble la Yamon(ramon) booolee iki ayak uzerinde gidiyo (happy feet filmindeki penguenler)
*%^#@*
Sonunda katmer pogacalari istedigim kivamda yapabildim. Bu ucuncu denemem. Ilk ikisinde kat kat olmak yerine acma gibi pufpuf olmustu. Bir arkadasimin tavsiyesi ile hamuru un yerin nisasta ile actim ve aralarina bolca tereyagi surdum. Firindan ciktiklarinda hepsi citir citirdi.
Resimdeki diger seyin ne olduguna gelince, gece Hakus'un isten gelmesini beklerken acikinca atistirdigim seylerden birisi bu. Aslinda kahvalti icin saglikli bir alternatif, hele aceleniz varsa. Icinde ne var?
Musli(muesli)
Kuru Uzum
Ceviz
Bal
Meyve (evde ne varsa, resimdeki Mango)
ve yogurt
Sutte de konulabilir ama benim tercihim yogurt. Cok saglikli bir atistirma degil mi?
Saglikli...
Ecenaz bana arabalari ile yumurta pisiriyor!@$
*Annesi patlican da ister misin? Cok saglikli
Once Ecenaz'i sonra da yaptigi patlicanli yumurtalari afiyetle yiyorum.