Lilypie Kids Birthday tickers

Çarşamba, Ağustos 29, 2007

Potluck Picnic

Bu aksam Ecenaz'in okulunun duzenledigi Potluck Piknigine katildik. Piknige katilan herkesin bir yemek getirmesi mecburi olan bir biraya gelme denilebilir Potluck'a kisaca. Biz de oyle yaptik. Yeni baslayan okul yiliyla beraber, hem sinifimiza yeni katilan ogrencilerin aileleriyle hem de bir turlu tanisamadigimiz diger ailelerle biraya gelmemiz icin iyi dusunulmus bir aktivite. Bu tur davetler icin daha once evde denenmis tariflerin yapilmasi daha guvenli ve garanti olur ama maceraci ben butun riskleri alarak daha once hic yapmadigim bir tarifi denedim. Bir kac gun once internette dolasirken karsima cikmisti bu tarif. Neyseki yuzumu kara cikarmadi. Yapimi da oldukca kolay. Bir de butun Amerika'da yasayanlarin Yunan tatlisi muamelesi yaptigi baklavayi goturdum.
"Aaaa Baklaaava", "bu yunan tatlisi degil mi" diye soranlara da Hakus'la uzun uzun anlattik, isin hic de oyle olmadigini.

Ecenaz bugun okula gidemedigi icin, okul yolundayken arabanin arkasindan sesleniyordu:

-- Annesi, evden geliyoruz ama ben evimizi ozledim, ama okulumu, arkadaslarimi da ozledim

Arkadaslarini da gorur gormez sarildi zaten. "Hi how are you Ecenaz? We've missed you today" diye soranlara da, sadece "hi" diyerek omuz cevirdi. Fazla ilgi gosterilince yuz vermiyoruz da...
Benim Hint halki ile olan problemimi yakin cevremdekiler bilir. Artik siz de biliyorsunuz:) Kanim almiyor bu halki, sempati duydugum birkaci disinda hepsi gozume dusman gibi gorunuyor. Kendime sakladigim hakli sebeplerim de var. Ne ise, bu aksam ogrendik ki, sinifimizdaki Hanri isimli bir cocuk evde Ecenaz'dan baska birseyden bahsetmiyormus. Zaten babasi da "gelecekteki dunurunuz olarak tanisalim artik" diye elini uzatinca, afallayip kaldim. Tahmin edeceginiz gibi Hintli bir aile. Adamla tokalasirken her ne kadar gulumsemek icin kendimi zorladiysam da ensemdeki tuyler bile diken diken oldu. (artik ensemde sac olmadigi icin tuy diyorum:))
Herseye ragmen guzel bir aksamdi ama. Kafamizin en cok uyustugu ve Ecenaz'in da bayildigi arkadasinin ailesiyle uzunca sohbet ettik. Telefonlar ve e-mail adresleri degistirildi. Hatta ben biraz daha ileri giderek, eve gelir gelmez onlari cumartesi gidecegimiz bu aktiviteye davet etmek icin e-mail bile attim.
Ecenaz Mehter takimini dinlerken nasil bir tepki verecek cok merak ediyorum.

Biraz da son gunlerde okudugum kitaplardan bahsetmek istiyorum. D&R 'dan siparis verdigim kitaplarimi yavas yavas okumaya basladim.
Once kotu olandan baslayayim. "kitabin kotusu olur mu". Demek ki varmis. Cocuk egitimiyle ilgili burada uye oldugum birkac dergi var. Birkac da kitap satin almistim. Ama Turkiye'de ne okunuyor diye D&R'in cok okunanlar listesindeki kitaplardan birisini ismarlamistim. Kitabi karistirmadan, onunu arkasini okumadan alirsan boyle olur iste. Sebebi de bu paragraf:

-Tokatin ana baba ile cocuk arasindaki iliskide maglubiyet isareti oldugu bir gercek. Aslinda atilan tokat, ana babanin cocuga sinirlari ve yasaklari yeteri kadar aciklamamasinin bir sonucudur. Ama pratikte, cocuga vurmak tam olarak, az once yukarida sozedilen "kara pedagoji" ye girmiyor. Sebepli atilan tokat cocugunuzun yaraticiligini frenlemez. Sirf onun yaraticiligini engellememek icin cocugunuzun kalcasina ya da ellerine vurmayi kendi kendinize yasaklamak guc ve yetkinin bozulmasi, yok olmasi demektir. Sonucta bu sekilde, ana baba ve cocugun rollerini karistirmamis olursunuz. Bir zorba mi yetistiriyorsunuz acaba ve bu sizin hosunuza mi gidiyor? Ileride ezik birisi olmasindan cok, sozunu gecirten biri olmasini mi arzu edersiniz? Sunu bilin ki, cocugunuzun ileride umdugunuz gibi "kusursuz bir lider" olmasi kesin degil. Ustelik lider olabilmek icin guc ve yetkiyi, yani otoriteyi tanimak ve kabul etmek gerekir. inkar etmek, reddetmek degil. Buna karsilik, eger cocugunuz zaten gercek bir yaratici ise, siniri astigi zaman, ne masum bir tokat ne de bir ceza onun yeteneklerini kullanmasini engeller. Tabii ki yeteneklerini kotuye kullanmamasi kaydi ile.

Tokat atmak, sinirlendiren ve cekilmez soze ya da eylemek "dur" der.....

diye devam ediyor yazi ve bir sonraki baslik da

" Onda iz birakmayacak bir vurus sekli mevcut mu?"

Yorum yapmaya gerek yok sanirim. Once okudugumu yanlis anladigimi dusundum ve ayni paragrafi birkac kez daha okudum. Bir sonra ki basligi da gorunce, pes yani dedim.
Boyle bir kitap bence yayinlanmamali bile. Simdi hic elime almak istemiyorum kitabi, ama baska ne sacmaliklar var acaba diye de merak etmiyor degilim. Bu arada kitabin adi "1-7 Yas Arasi Cocugun Egitimi" Uzak durun.

Bir solukda bitirdigim bir kitap var ama. "Baba ve Pic". Yazari oldukca genc olmasina ve yurt disinda yasamasina ragmen, yeni neslin "cool" Turkce'sine kapilmamis. Hatta oldukca Osmanli bile denebilecek bircok terim kullanmis. Cok akici, etkileyici ve guzel bir Turkce ve hikaye. Bayildim.

Hala okumaya devam ettigim kitap da "Sari Safran". 30'lu yaslarda, iyi egitim gormus, her istedigini elde etmenin verdigi doyumsuzlukla hayatinda mutsuz olan bir adamla, baskici bir ailede din merkezli yetismis, universiteye baslayana kadar basi kapali ama daha sonra ailesini silerek tek basina hayata tutunma cabasiyla gelecege umutsuzlukla bakan bir kadinin oykusu.
Okudugum bolume kadar kisaca hikaye bu.
Kitabi okudukca, her ne kadar benim neslimin azinlikta kalan bir bolumu bu problemleri yasarken Ecenaz'in doneminde cok yaygin hatta temel sorunlar haline gelecegini dusunmekten kendimi alamiyorum. Ozellikle adamin yasadigi doyumsuzluk kismindan bahsediyorum.

Pazar gunu, Mehter Takimi hikayelerimle geri gelecegim. Hatta resimleriyle....

Pazartesi, Ağustos 20, 2007

Okullar acildiiiiiii






Besiktas-Fenerbahce macinin oldugu gun(tarihi hatirlamiyorum) bizim evimiz kucuk bir Turkiye oldu.


Hakus maci internetten satin alip ben de bilgisayari televizyona baglama isini halledince Turkiye’deymisiz gibi hissettik. Ogle yemegi monumuz de tamamen Turk yemekleriyle doluydu. Mac sonrasi sacma-sapan bir magazin programi da baslayinca Turkiye’deki bircok evde yasanan klasik Pazar aksamlarina benzedik.

Ecenaz da biraz saskinlik yasadi tabii. Hic babasini televizyon seyrederken bu kadar heyecanli gormemisti. Ya da koltugundan firlayip televizyonla konustugunu. O da olayin bir parcasi olmak istemis olmali ki, “kendi” bilgisayarini cikartti ve basladi kurcalamaya. Benim eski dizustu bilgisayarim boylece yenisinin nefes almasini sagladi.

Bilgisayara ragmen arabalar hala Ecenaz’in favorisi. Merak artik evin disindaki arabalara kaymaya basladi ama. Ben araba kullanirken:

--- Annesi bak Yusup abinin arabasinin aynisi ama kirmizi
--- Evet annecim
--- Annesi bak bizim arabanin aynisi ama baska rengi
--- Himmmm, Nerede?
--- Karsidaki isikta duruyor
--- @#%^^

Trafik kurallarini da ogrendik bu arada.

--Annesi niye duruyorsun burda?
--Bak orada ne var annecim? (stop levhasini gostererek)
--Stop sign’i var.

Ya da…

Annesi kirmizi isik mi yandi? Neden duruyorsun?
Yazinin buraya kadar olan kismini bir hafta once yazmistim:)) Ne tembelim degil mi?

Cok yogun ve yorucu bir hafta gecirdim. Hala dinlenmis sayilmam. Evde de ipin ucu biraz kactigi icin onu yakalamakla ugrastim biraz.
Buzdolabi neredeyse bos denecek bir durumda oldugu icin market alisverisinden basladim.
---Annesi bunlardan alalim mi? Cok saglikli... (lahanayi gosteriyor)
---Annesi evde domates yok, aldin mi? (gercekten de yoktu ama bir de yese)
---Aaaa annesi baliklara bak.
Baktim ve aldim. Hem de fileto haline getirilmemis, tertemiz, mis gibi Trout (alabalik) baligi buldum. Aksama ne yapsam diye dusunurken kizim karsima cikariverdi. Yarim kilo baligi anne-kiz elele verip bitirdik. Almami soyledigi domateslerle yaptigim coban salatasinda da sadece salatalik ve avacoda yedi.
Sebze yeme problemimiz maalesef devam ediyor. Gecen hafta kaptigi bir virus yuzunden de bayagi kilo kaybetti. Kiyafetleri belinde durmuyor.
Ecenaz tabagindaki baliklarin hepsini bitirince annem geldi aklima. "kizim siz yedikce ben doyuyorum" der hep annem. Ailece biraraya geldigimiz nadir zamanlarda annemi bir turlu masada yemek yerken goremeyiz. Yemeklerin birini getirip, digerini goturmekten dogru duzgun yemek yiyemez. "Hadi artik otur" diye soylendigimizde de bize boyle soyler. O zamanlar pek anlam veremesem de simdi ne kadar dogru oldugunu goruyorum.
Butun hafta cok yoruldum demistim, Hakan'in yillik izninin dort gun kadarcigini kullanmasi ile benim isimdeki eleman eksikligi ayni doneme gelince, tatilden hicbirsey anlamadik. Hakus evde full-time babalik yapti ben de full-time calistim. Pazar gunu hepberaber kendimizi evin disina attik ve IKEA'ya gittik. Mobilyalarini begenmesem de ev icin alinacak cok guzel incik-cincik var. Ben de hepsinden birazcik toparladim.
Butun gun pestili cikan kizimiz o aksam okul heyecani ile bir turlu uyuyamadi. Hakus'a da bana da cok ilginc geldi durum. 8:45 de yataktaydi ama 10:10 a kadar bir turlu uyumadi.
---Annesi kalkcakmiyim simdi? 9:15
Yanina gittim,
---Niye geldin ben uyuyordum.
---Annecim okula gidecegin saatte ben uyandiracagim seni. Simdi uyuman lazim.
---Okula kim goturecek beni?
---Kimin goturmesini istersin?
---Babam gotursun.
---Peki baban gotursun.
---Ama babam arkadaslarima "hi" demesin.
---Neden?
---Onlar benim arkadaslarim ben "hi" derim
Bu ve benzeri konusmalarla bir turlu uykuya dalamadi. Sabah odasina radyosunu acmak icin gittigimde, sesi duyar duymaz yataktan firladi.
---Okula gitcez?
Cok mutlu cok simdilerde. Bakalim ne zaman okul onu sikmaya baslayacak.:))
Not: Yusup abimiz ilk okul gununu sormak icin aradiginda merketteydik, ben aldiklarimla cebellesirken hanimefendi alisveris arabasinda on dakika telefonda Yusup abisiyle konustu. Yaptigi el hareketleri ve oturusu oyle komikti ki etraftakilerin de ilgi odagi haline geldi. Hem telefonda birseyler anlatip hem de ilgi gosteren herkese kendince cevap vermeye calisiyordu. Telefonum onda oldugu icin halini resimleyemedim tabii ki.

Perşembe, Ağustos 09, 2007

Peineta


Yukaridaki resmin hikayesini biraz sonra anlatacagim ama once yaptirdigimiz test sonuclarini paylasayim sizinle.
Bakalim kim daha curuk cikacak?
demistim.
Yasasin!!! Hakus curuk cikti. Insan hic esinin saglik problemlerine sevinir mi? demeyin.
Kendime gore hakli sebeplerim var.
Neden? Cunku ben asla perhiz yapamam. Doktorun yeme dedigi seyle aram kotuyse de, yeme dendikten sonra kiymete biner. Garip bir durum, hatta belki kisilik problemi ama oyleyim. Bu durumda kolesterolu normalin biraz uzenerinde cikan ben degil de Hakus olunca ister istemez seviniyorum. Hakus'un eger bir ay sadece haslanmis sebze yemesi gerekiyorsa, gikini cikarmadan yer.
Nitekim onumuzdeki, kisa da olsa, bir donem oyle yapacak gibi gorunuyor.
Ayni evde yasayip da ben sinirin coook altinda cikarken, onun ki neden yuksek sorusu geliyor akla. Zira ayni yemekleri yiyoruz ve yasam tarzimiz ayni. Spor yok, yuruyus yok vs.vs.vs.
Hakus, kendi test sonuclarini telefonda anlatirken "evde yediklerinden olamaz, isyerinde her ne yiyorsan yaramiyor sana" dedim. Bu konu uzerinde biraz calisacak....

Gelelim resime. 7 Agustos benim dogumgunumdu. 2000 yilinda milenyuma girerken 24 yasinda olacagim dedigim gun, dun gibi sanki. Yil 2007 olmus haberimiz yok:) Deli-dolu genclik yillarinda zaman bize ayak uyduramayip gecmek bilmezken, simdi biz ucundan yakalamaya calisiyoruz. Kac yasima girdigimi soyelemeyecegim, hesabi siz yapin iste. Ama hala sakinim, panik yapma kivamina henuz gelmedim. 20 li yaslarda iken 30 larda olur diyordum, simdi de 40 lara erteledim. Zira hayatin tadi 30 dan sonra daha bir baska bence.
Bu sene dogumgunumde ozel birsey yapmadim. Ozelden kasit ne demek oluyorsa. Sevdiklerimin dogumgunumu kutlamasiysa oldu, beklemedigim telefonlar almaksa, aldim, mum ufledim, opustum, sarildim.... Benim icin ozeldi yani.
Tek fark vardi, goze batan. O da Hakus'un bana degisik bir hediye vermemesiydi. Aslinda hic hediye vermemesi demek daha dogru olur. Boyle gunleri hic atlamayan Hakus, nedense bana kucuk de olsa bir hediye almadi. Gecen seneki hediyem evden uzakta, super luks bir otelde gecirdigim bir tam gundu mesela. Blogun gecen seneki agustos arsivinde ayrintili anlatmistim galiba o gunu. Simdi bulmak cok zor geldi. Merak edenler nerede bulacagini biliyor en azindan:)
Peki ben ne yaptim bu hediye gelmeyen dogumgunune tepki olarak? Kendi kendime dogum gunu hediyesi aldim. Evi getirip actiktan sonra da Hakus'a anlattim durumu.
"o kendine hediye sayilmaz, ev icin olmus, sen kendine baska hediye al" dedi.
Dunyanin parasini bu hediyeye verdikten sonra icim elvermedi, ve baska birsey almadim.
Yukaridaki resimde gordugunuz bardak altiklari da Jennifer'dan. Cok sevdigim bir musterim. Kendisi yapmis bunlari. Uzerindeki sekil de "aslan burcu"nun simgesi. Degisik bir tasin uzerine calismis. "ben bunlari kiyip kullanamam" dedim. Cok kizdi.
Ben de ona ne zamandir sozunu verdigim ekmegi yaptim bu aksam. Evlerimiz 300 metre uzaklikta oldugu icin
de, sicak sicak eve goturme sansi oldu. 2 saat boyunca da Ecenaz'i uyandirmamak icin kahkalarimiz oldukca sessiz de olsa cok eglendik. Ona bu ekmegi yaptim. (Buraya kucuk bir not: Bu ekmegin tarifini aldigim arkadasim hala Turkiye'de oldugu icin kitabin ismini henuz yazamadim. Eylul ayina kadar beklemeniz gerekecek.)



Son zamanlarda denedigim tek degisik ekmegin resmi de bu. Ekmegin adi "Peineta".
Tarif Gail Duff 'in "A lof of Bread" kitabindan.
Meksikalilar, 15. yuzyilda ulkelerinde ilk seker yetistirmeye basladiklarindan beri cok meshurmus bu ekmek. Icindeki 2 yemek kasigi sekerden dolayi hafif tatlimsi bir tadi var.
Meksikalilar bu ekmege "Pan Dulce" diyorlarmis. Sonralari adi "comb bread" (tarak seklindeki ekmek) den ispanyolcaya donmus ve "Peineta" olmus. Recellerle yemek icin harika bir ekmek. Zaten yazar da ayni notu dusmus.

Ecenaz'la ilgili haberler yok bu mesajda, biliyorum. Benim cimcimem oyle bir dillendi ki, agzimiz acik onu dinliyoruz Hakus'la. Uzuuuun uzun anlatirim sonra...
Posted by Picasa
Gecen hafta telefon anketi maceramiz ve hos bir sohbetimiz olan Burcin hanima da tesekkur edeyim buradan, sayfami ziyaret ettigi icin. Umarim hosunuza gitmistir.

Perşembe, Ağustos 02, 2007

Disci ziyaretimiz-2

Dun yorgunluktan yaziyi bitirecek halim kalmamisti, bugun kaldigimiz yerden devam. Aslinda yaziyi sayfaya post etmek yerine "save as draft" opsiyonunu da kullanabilirdim ama kotu tecrubelerim oldugu icin cesaret edemedim. Sevgili Picasa (bir program) ile mesaj post ederken maalesef yazdiklarimi daha sonra gondermek icin dosyalamama izin vermiyor. Bunu da kisaca acikliga kavusturduktan sonra dunku yazima kaldigim yerden devam edebilirim.
Ecenaz'i disci koltuguna oturtmayi basardigimizi soylemistim en son. Yakisikli doktorumuz "cocuklar bir kez -hayir- dediklerinde biz o randevuyu bitmis sayiyoruz cunku asla oturmuyorlar, Ecenaz beni cok sasirtti" dedi. Gercekten ben de umudumu yitirmeye baslamistim. Hediye edilen Pooh Bear'li dis fircasi (ki Ecenaz'in dis fircasinda da kitaptaki diger bir karakter olan Tiger var) bile ikna edememisti. Televizyondaki "scooby doo" bir nebze ise yaradi denebilir. Koltuga oturmayan cocuk, oturur oturmaz agzini sonuna kadar acarak doktora dondu.
"Dislerinin arasindaki mesafe tam olmasi gerektigi gibi, dislerinde en ufak bir leke bile yok, her ne yapiyorsaniz ise yariyor gorunuyor ve yapmaya devam edin. Kontrollerde dis fircalamasi da yapiyoruz ama Ecenaz'in hic ihtiyaci yok"
Oyle guzel ki bunlari duymak. Anne-baba olarak bazen yolumuzu kaybetmis gibi hissedebiliyoruz cunku. Dun dogru yaptigimizi dusundugumuz seyi yarin yanlis bulabiliyoruz. Cocuk yetirtirmenin okulu yokki, ancak kendi kendimizi egitmekle ustesinden gelmeye calisiyoruz. O da her zaman yeterli olmayabiliyor.
Demek ki dis konusunda dogru yoldaymisiz. 6 aylik bebegin dort minik disini sargi bezi ile fircalarken, kendi dislerimizi fircaladigimizda pusetini banyoya tasirken, "aaaa" derken arka dislerini "iiiiiiiii" derken on dislerini fircalamayi ogretirken, saglikli dislere sahip bir cocuk yetirtirmenin ilk adimlarini atiyormusuz.
Agzimiz kulaklarimizda biz doktora sorularimizi sorarken, Ecenaz da sirin asistanla treasure chest(define sandigi) avciligi yapiyordu yan odada. Elinde hediyeleri ile geldiginde:
-Bir daha buraya geldigimizde koltuga oturup agzimi acacagim, abla da benim dislerimi fircalayacak
diyerek soz de verdi. "Rusvet" sen nelere kadirsin:))
Ilk disci maceramiz biterken, diger seker calisanlar bizi ugurlamadan once meyve suyu da ikram ettiler ama guzel bir kahvalti bizi bekledigi icin teklifi reddettik.
Doktor ziyaretlerimiz henuz bitmedi. Sirada biz variz. 32 yasima girmeme bes gun kala ilk check-up imi yaptirmaya karar verdim ve Hakan'i da buna dahil ettim. Yarin sabah 8 icin kendime, 9 icin de Hakus'a randevu aldim. Bakalim hangimiz daha curuk cikacak? :))

Ilk Dis Bakimimiz


Bu ay Ecenaz icin bircok ilki yasadigi bir donem oldu. Sonuncu ilkimiz de disci ziyareti. Cocuk gelisimi ile ilgili okudugum butun kitaplar, cocugunuzun ilk disleri cikmaya baslaginda disciyi ziyaret etme zamani geldi diyordu. Ecenaz'a uyarlarsak Ekim 12 2004 demek oluyor. Sanki dun olmus gibi hatirliyorum ilk disini farketmemizi. Turkiye deydik. Hala anne sutu icen 4 aylik kizima isguzar ablam cay bardagi ile su icirmeye kalkinca, minicik disinin once sesini duymustuk. 2 hafta sonra da ikincisi gelmisti. Simdi 20 tane disi ve herbirinin ayri bir hikayesi var.
Yapilmasi gereken disci ziyareti bir turlu yapilmadigi icin, icimde bir yerlerde hep pismanligi duruyordu. Kendi dis temizligim sirasinda asistana sordum, nedir en uygun zaman, niye kitaplar bu kadar erken gidilmesi gerektigini yaziyor diye.
Cevabin dis sagligi ile ilgisi pek yoktu. Soyleki; cocuklar emeklemeye ve ilk yurumeye basladiklarinda dengelerini tam saglayamadiklari icin dusme ve dislerine zarar verme riski tasiyorlar. Hatta sikca baslarina geliyor. Boyle durumlarda ne yapacaginizi bilmeniz acisindan, cocugunuzun bir discisi olmasi, sizi panikten, cocugunuzu da belki kalici bir agiz bozuklugundan koruyor. Biz ufak capli kazalar atlatsak da dis ile ilgili buyuk sorunlarimiz olmadi cok sukur. 18 aylikken balkondaki sezlongtan kafasisinin ustune inebilecegini dusundugu icin betona cene ustu dusmesi disinda. Dudak patlamasi ve biraz damak yarilmasi disinda birsey olmadi:) Ama kucucuk cocugun agzindan bu kadar kanin nasil olup da aktigini gormek beni cok sasirtmistti. Yine de acil serviste doktorlara gulucuk dagistiyordu Ecenaz.
Cok nostalji yaptim bugun. Disci bulusmamiza gecelim. Ziyaretin bir gun oncesinde, araliklarla Ecenaz'a disciyi anlattim. Korku kelimesini hic kullanmadan. En onemli nokta bu, cunku onlar discinin korkulacak birsey oldugu siz soylemezseniz nereden bilecekler. Oyle de degil zaten, en azindan benim icin. Hakus icin disciye gitmek iskence:)
"Doktor dislerine bakip cok guzel ve beyaz olduklarini soylecek cunku sen onlara cok guzel bakiyorsun, bir de sayacak kac disin oldugunu" gibi oldukca masum bir sekilde aciklama yaptim. Aksam uzeri babamiz farkinda olmadan pot kirinca "ben disciye gitmek istemiyorum" mizildamalari basladi bir gece onceden.
Koltuga once annenin oturmasi kosuluyla gitmeye razi olduk. Discinin ussune:)) girdigimizde Hakus'la ben ufak capli bir sok yasadik. Sanki son donanimli bir guzellik merkezi gibiydi. Bizi karsilayan bayan icinde dogranmis salatalik, portakal ve ne oldugunu anlayamadigim birkac cesit meyvenin daha bulundugu limonata ikram etti. Biz 100 kusur ekran televizyonda CNN seyrederken, Ecenaz da icinde Nemo ve Marlin cinsi(palyaco baligi) baliklarin oldugu dev akvaryuma bakiyordu. Ortadaki sehpada ozel uretim devasa, tazecik bir orkide vardi.(orkideyi satan kisiyi dolayli yoldan bildigim icin ayrinti verebiliyorum). Envaye cesit cay ve ayak masaj aleti de her an hizmetinizde. Boyle bir bekleme salonunda 3 saat bile beklemeye raziyim. Hatta sadece dinlenmek icin bile gidebilirim:) Maalesef 1o dakika bile kullanmamiza izin vermediler ve cok sirin bir disci asistani bizi iceri goturmek icin yanimiza geldi. Bu sirin asistan, disci koltugunu cazip hale getirmek icin bizim de iznimizi alarak kucuk duz ekran televizyonda cizgifilm kanalini acti. Ve basladi Ecenaz'i soru yagmuruna tutmaya. Koltuk korkusu olmayan kizim asiri ilginin verdigi tedirginlikle birseyler olacagini dusunerek inatla oturmadi koltuga. 15 dakikalik savasi biz kazandik bu sefer. Devami yarin...

Posted by Picasa