Tatilden geleli neredeyse bir hafta olacak. Unutmadan yasadiklarimiz anlatayim.
Once Ecenaz'in tepkilerinden baslayayim.
Ucaga binmek cok ilginc geldi, kalkis ve inislerde cok korktu, uzun sure kolumu birakamadi yavrum. Bu ucuncu seyahati ama digerlerinde cok kucuktu.
Daha ucaktayken Boston da kimleri gorecegimizi biliyordu. Dayisini ve Melis'i.
Ve onlari gordugunde hic yabancilik cekmedi. Hatta bizim yaptiramadigimiz seyleri onlar soyleyince yapti. Bu yaslarda tipik bir olay sanirim. Bir kac yeni ingilizce kelime ogrendi. "You're welcome" ve "Please" Her ikisini de ilk Melis'e kullandi. Simdi evde bir seyi cok istedigi zaman, mesela meyve suyunu "juice verir misin? Please" diyor. Cok sirin.
Otelde en cok hoslandigi sey asansor dugmelerine basmakti. Ama odaya girmeyi hic istemiyordu. Daha lobideyken "odamiza gitmiycem" krizi basliyordu. Asansor sevdasina oda katina kadar ciksakta odaya girmek iskenceydi.
Kalabalik sehir, heryer insan dolu, surekli gezmek, baskalari tarafindan simartilmak varken ne isi olurdu odayla. zaten biz de cok kalmadik.
Simdiye kadar hic kullanmadigim kadar tren kullandim Boston'da. Gitmeden once print ettigim harita ve tren istasyonlari cok isime yaradi. Zira Boston da birisinden soruna cevap almak iskence. Yasayanlar biraz daha kaba orada. Dallas insani daha sicak kanli. Ya mevsimle ilgili birsey ya da hala soguk Ingiliz kani dolasiyor oralarda. Bir aksam abim, Hakan, Ecenaz ve ben dondurma almak icin Buskin Robinse girdik Harvard Universitesi cevresinde, tezgahtaki adamin bizi dover tarzdaki tavirlari ve konusmasi karsinda Hakan'la ben birbirimize bakakaldik. Simdi aklima gelince niye hala o adamdan dondurma almak icin ugrastigimi anlamiyorum. Agzinin payini ver ve cik git degil mi? Bazen boyle dilim baglaniyor iste.
Ilk gun otele yerlestikten sonra, biraz etrafi dolasmak icin disari ciktik. Bircok yer yurume mesafesindeydi zaten. Otelin hemen karsisinda Farmer's Market kurulmustu. Bildigimiz pazar yeri yani. Sehrin gobeginde. Turkiye'nin o guzelim pazarlarina ne yapacagini sasiran belediye gorevlileri geldi aklima. Etraftaki trafik, insan kalabaligi derken bir de pazari gorunce kendimi Turkiye de gibi hissettim. Ilk gun abimi gormek mumkun olmadi ama Melis bizimleydi. Okulu otele cok yakinmis. Newbury caddesini birlikte dolastik. Burasi Izmir'in alsancagi, Antalya'nin eski Konyaaltisi ya da Istanbul'un Levent'i gibi bir yer. Sadece markalar biraz daha dunya capli. Gucci, DKNY, Louis Vuitton, Ralph Lauren gibi markalarin magazalari, Sex and the City dizisindeki gibi en fazla uc katli ve ilk katina bile merdivenle cikilan binalar var. Binalarin cogu magazaya cevrilsede evlerin sayisi da az degil. Kucucuk bahceli ve 4-5 masali kafeler heryerde ve tiklim tiklim.
Ikinci gun hava biraz yagmurlu oldugu icin acik havada dolasmak yerine trene binip abimlerin apartmanina gittik. Arlington, Boston'un en eski yerlesim yeriymis. Zaten binalara bakarak da ayni seyi gorebilirsiniz. Apartmanlari cok sirin. Kucuk bir ev icin bayagi aydinlik. Oturma odasi sokaga dogru veranda biciminde bitiyor ve uc tarafinda da kocaman pencereler var. Soguk bir sehir olmasina ragmen gordugum evlerde yerler hali yerine parkeydi. Bence evi daha guzel gosteriyor. Dallas da sicak bir yer olmasina ragmen apartmanlarin hepsinde hali var. Abim calistigi yerleri ve arkadaslarini tanistirdi bize. Ve biz ilk defa Ecenaz'i uyurken birisine birakip disari ciktik. Daha once Guler Anneannesiyle yapmistik ama o zevk icin degil, mecbur oldugumuz icindi. Bu sefer zevk icin yaptik. 2 saat kadar. Hic huzurlu olmuyorsun ama. Alisik olmadigimiz icin sanirim. Krese baslayinca hepimiz icin zor olacak galiba. Abim bizi daha buyuk bir Farmer's Market'e goturdu. Resimlerde gordugunuz kocaman kabak oradan. Etrafi inanilmaz yesildi. Yagan yagmur havadaki butun tozu da temizleyince bana Karadeniz'i hatirlatti. Market'in hemen yaninda bahceden urun toplayanlari gorebiliyorsunuz. Turkiye deki pazarlarda beni ilk Mahire ablamin tanistirdigi kabuklari ile yenen, minik salataliklardan buldum. Seftaliler tam Turkiye de ki gibiydi. Yumusak ve kocaman. Kabugunu elinle soyup, yiyebilecegin cinsten.
Eve kendimi zor attim, Ecenaz'i hem cok ozledim hem de merak ettim. Melis telefonda herseyin yolunda oldugunu soylemesine ragmen. Yavrum uyanmis ve Melis'in yanina gidip "ben uyandim" demis. Melis de yapmasini soyledigimi gibi uzerine hirkasini giydirip, meyve suyu vermis. Ama bir bardak yerine 4 bardak. Kizim da yumusak yuzu bulunca cok guzel kullanmis. Sonra "aciktim" demis. Melis'in hazirladigi seylerden yemis biraz ve uslu uslu oturmus. Ama bizi gordugunde yuz ifadesi cok mutluydu. O da bizi cok ozlemis, etrafa belli etmese de. Cok icli bir kizimiz var. Olaylari hep icine atiyor. Ve sonra siz hareketlerinden ne kadar etkilendigini anliyorsunuz. Mesela pazartesi sabahi, Boston daki son gunumuzde, Ecenaz'in aglama ve huysuzluk krizi benim sinirlerimi tepeme cikarinca biraz atistik. Sonrasinda her ne kadar gonlunu alamaya calistiysam da aksam ustu ucaga bindigimizde birden atesi cikmaya basladi. Guvenlik sebebiyle sivi seyleri yanimizda tasimamiza izin vermedikleri icin de ilaclar bavulda kaldi. Ucakta biz ve gorevliler ufak capli bir panik yasadik. Eklem yerlerine ilik havlu koymak ve uzerindeki kiyafetleri hafifletmekten baska yapacak birsey yoktu. Ucagin inmesine yakin atesin biraz dusmustu ama eve geldigimizde ilik bir banyo ve ates dusurucu verince hersey yoluna girdi. Ertesi gun hicbirseyi yoktu. Sadece bana artik anne yerine Muge demesi disinda. Simdilerde aramiz daha iyi ama ben onu sevmeye calisirken o benim suratima vuruyor. Ne kadar sinirlenirsem sinirleneyim yine de opucuklerle karsilik veriyorum, cunku yaptiklari benim sucum. Ve biliyorum ki ne yaparsa yapsin hala cok sevildigini bilmeye ihtiyaci var.
Boston daki ucuncu gunumuzde, turistik bir yer olan Hay Market-Quincy Market'e gittik. Aman hep markete gitmissiniz demeyin cunku burasi gercekten bir market degil sadece adi bu. Etrafta tarihi binalar, bir suru restoran ve eglenceli showlar var. Bir de Almanlarin yahudi katliamini anlatmak icin garip bir camli gecit yapmislar buraya. Katliamda yahudilere isimleri karsiligi verilen numaralari buyuk cam sutunleri karinca buyuklugunde islemisler. Sanirim boyle 6 ve ya 7 tane gecit vardi. Camlarin asagi bolumune de biraz daha buyuk harflerle katliamdan kurtulanlarin anlatilarini yazmislar. Her sutun arasinda da Yahudi Katliamiyla ilgili istatistikler vardi. Alan kucuk ve kalabalik olunca resim cekmekte bir a kadar zordu. O yuzden burada cekilmis resmimiz yok.
Ama mekani Izmir'in Kemeralti'sina cok benzettim. Bir de yunan gyro'su (yani bizim doner) yiyince hersey tamamdi.
Ogleden sonra abimle otelde bulustuk ve yurume mesafesindeki Public Garden'la, Boston Common Park'a gittik. Boston'da surekli yurumek bizi cok zinde tuttu. Aksam tekrar abimlere gittik. Abim bize calzone pisirdi. Inanilmaz lezzetliydi. Bir cesit italyan pidesi diyebilirim. Evde en ufak sese uyanan Ecenaz, yan odadaki konusmalara ve tahta gicirtilarina ragmen misil misil uyudu. Otele gitmek icin uyandirdigimizda da sanki hic uyumamis gibi faltasi gozleriyle "nereye gidiyoruz" diye sordu.
Son gunumuzde, otelin hemen arkasindaki Prudential Center'a gittik. Bildigimiz alisveris merkezi.Yine unlu markalar ve inanilmaz fiyatlar. Yuksek bir kulesi var, yukari ciktiginizda tum Boston'i kusbakisi gorebiliyorsunuz. Biz yukari cikmadik cunku kaldigimiz odanin penceresi de ayni manzarayi veriyordu.
Otele dondugumuzde artik evimize gitmeye hazirdik.
Genel olarak Ecenaz cok uyumluydu. Kalabaliktan ve toplu tasitlardan biraz saskindi. Uyku duzenimiz bozulmadi cok sukur. Havalar biraz limoni de olsa hasta da olmadik. Cok guzel bir tatil gecirdik.
Anlatmayi atladigim bir suru kucuk sey oldu ama cok yorucu bir gunden sonra ve gecenin bu saatinde elimden gelen bu kadar.
Sonraki yazilarimda aklima gelenleri anlatirim.
Once Ecenaz'in tepkilerinden baslayayim.
Ucaga binmek cok ilginc geldi, kalkis ve inislerde cok korktu, uzun sure kolumu birakamadi yavrum. Bu ucuncu seyahati ama digerlerinde cok kucuktu.
Daha ucaktayken Boston da kimleri gorecegimizi biliyordu. Dayisini ve Melis'i.
Ve onlari gordugunde hic yabancilik cekmedi. Hatta bizim yaptiramadigimiz seyleri onlar soyleyince yapti. Bu yaslarda tipik bir olay sanirim. Bir kac yeni ingilizce kelime ogrendi. "You're welcome" ve "Please" Her ikisini de ilk Melis'e kullandi. Simdi evde bir seyi cok istedigi zaman, mesela meyve suyunu "juice verir misin? Please" diyor. Cok sirin.
Otelde en cok hoslandigi sey asansor dugmelerine basmakti. Ama odaya girmeyi hic istemiyordu. Daha lobideyken "odamiza gitmiycem" krizi basliyordu. Asansor sevdasina oda katina kadar ciksakta odaya girmek iskenceydi.
Kalabalik sehir, heryer insan dolu, surekli gezmek, baskalari tarafindan simartilmak varken ne isi olurdu odayla. zaten biz de cok kalmadik.
Simdiye kadar hic kullanmadigim kadar tren kullandim Boston'da. Gitmeden once print ettigim harita ve tren istasyonlari cok isime yaradi. Zira Boston da birisinden soruna cevap almak iskence. Yasayanlar biraz daha kaba orada. Dallas insani daha sicak kanli. Ya mevsimle ilgili birsey ya da hala soguk Ingiliz kani dolasiyor oralarda. Bir aksam abim, Hakan, Ecenaz ve ben dondurma almak icin Buskin Robinse girdik Harvard Universitesi cevresinde, tezgahtaki adamin bizi dover tarzdaki tavirlari ve konusmasi karsinda Hakan'la ben birbirimize bakakaldik. Simdi aklima gelince niye hala o adamdan dondurma almak icin ugrastigimi anlamiyorum. Agzinin payini ver ve cik git degil mi? Bazen boyle dilim baglaniyor iste.
Ilk gun otele yerlestikten sonra, biraz etrafi dolasmak icin disari ciktik. Bircok yer yurume mesafesindeydi zaten. Otelin hemen karsisinda Farmer's Market kurulmustu. Bildigimiz pazar yeri yani. Sehrin gobeginde. Turkiye'nin o guzelim pazarlarina ne yapacagini sasiran belediye gorevlileri geldi aklima. Etraftaki trafik, insan kalabaligi derken bir de pazari gorunce kendimi Turkiye de gibi hissettim. Ilk gun abimi gormek mumkun olmadi ama Melis bizimleydi. Okulu otele cok yakinmis. Newbury caddesini birlikte dolastik. Burasi Izmir'in alsancagi, Antalya'nin eski Konyaaltisi ya da Istanbul'un Levent'i gibi bir yer. Sadece markalar biraz daha dunya capli. Gucci, DKNY, Louis Vuitton, Ralph Lauren gibi markalarin magazalari, Sex and the City dizisindeki gibi en fazla uc katli ve ilk katina bile merdivenle cikilan binalar var. Binalarin cogu magazaya cevrilsede evlerin sayisi da az degil. Kucucuk bahceli ve 4-5 masali kafeler heryerde ve tiklim tiklim.
Ikinci gun hava biraz yagmurlu oldugu icin acik havada dolasmak yerine trene binip abimlerin apartmanina gittik. Arlington, Boston'un en eski yerlesim yeriymis. Zaten binalara bakarak da ayni seyi gorebilirsiniz. Apartmanlari cok sirin. Kucuk bir ev icin bayagi aydinlik. Oturma odasi sokaga dogru veranda biciminde bitiyor ve uc tarafinda da kocaman pencereler var. Soguk bir sehir olmasina ragmen gordugum evlerde yerler hali yerine parkeydi. Bence evi daha guzel gosteriyor. Dallas da sicak bir yer olmasina ragmen apartmanlarin hepsinde hali var. Abim calistigi yerleri ve arkadaslarini tanistirdi bize. Ve biz ilk defa Ecenaz'i uyurken birisine birakip disari ciktik. Daha once Guler Anneannesiyle yapmistik ama o zevk icin degil, mecbur oldugumuz icindi. Bu sefer zevk icin yaptik. 2 saat kadar. Hic huzurlu olmuyorsun ama. Alisik olmadigimiz icin sanirim. Krese baslayinca hepimiz icin zor olacak galiba. Abim bizi daha buyuk bir Farmer's Market'e goturdu. Resimlerde gordugunuz kocaman kabak oradan. Etrafi inanilmaz yesildi. Yagan yagmur havadaki butun tozu da temizleyince bana Karadeniz'i hatirlatti. Market'in hemen yaninda bahceden urun toplayanlari gorebiliyorsunuz. Turkiye deki pazarlarda beni ilk Mahire ablamin tanistirdigi kabuklari ile yenen, minik salataliklardan buldum. Seftaliler tam Turkiye de ki gibiydi. Yumusak ve kocaman. Kabugunu elinle soyup, yiyebilecegin cinsten.
Eve kendimi zor attim, Ecenaz'i hem cok ozledim hem de merak ettim. Melis telefonda herseyin yolunda oldugunu soylemesine ragmen. Yavrum uyanmis ve Melis'in yanina gidip "ben uyandim" demis. Melis de yapmasini soyledigimi gibi uzerine hirkasini giydirip, meyve suyu vermis. Ama bir bardak yerine 4 bardak. Kizim da yumusak yuzu bulunca cok guzel kullanmis. Sonra "aciktim" demis. Melis'in hazirladigi seylerden yemis biraz ve uslu uslu oturmus. Ama bizi gordugunde yuz ifadesi cok mutluydu. O da bizi cok ozlemis, etrafa belli etmese de. Cok icli bir kizimiz var. Olaylari hep icine atiyor. Ve sonra siz hareketlerinden ne kadar etkilendigini anliyorsunuz. Mesela pazartesi sabahi, Boston daki son gunumuzde, Ecenaz'in aglama ve huysuzluk krizi benim sinirlerimi tepeme cikarinca biraz atistik. Sonrasinda her ne kadar gonlunu alamaya calistiysam da aksam ustu ucaga bindigimizde birden atesi cikmaya basladi. Guvenlik sebebiyle sivi seyleri yanimizda tasimamiza izin vermedikleri icin de ilaclar bavulda kaldi. Ucakta biz ve gorevliler ufak capli bir panik yasadik. Eklem yerlerine ilik havlu koymak ve uzerindeki kiyafetleri hafifletmekten baska yapacak birsey yoktu. Ucagin inmesine yakin atesin biraz dusmustu ama eve geldigimizde ilik bir banyo ve ates dusurucu verince hersey yoluna girdi. Ertesi gun hicbirseyi yoktu. Sadece bana artik anne yerine Muge demesi disinda. Simdilerde aramiz daha iyi ama ben onu sevmeye calisirken o benim suratima vuruyor. Ne kadar sinirlenirsem sinirleneyim yine de opucuklerle karsilik veriyorum, cunku yaptiklari benim sucum. Ve biliyorum ki ne yaparsa yapsin hala cok sevildigini bilmeye ihtiyaci var.
Boston daki ucuncu gunumuzde, turistik bir yer olan Hay Market-Quincy Market'e gittik. Aman hep markete gitmissiniz demeyin cunku burasi gercekten bir market degil sadece adi bu. Etrafta tarihi binalar, bir suru restoran ve eglenceli showlar var. Bir de Almanlarin yahudi katliamini anlatmak icin garip bir camli gecit yapmislar buraya. Katliamda yahudilere isimleri karsiligi verilen numaralari buyuk cam sutunleri karinca buyuklugunde islemisler. Sanirim boyle 6 ve ya 7 tane gecit vardi. Camlarin asagi bolumune de biraz daha buyuk harflerle katliamdan kurtulanlarin anlatilarini yazmislar. Her sutun arasinda da Yahudi Katliamiyla ilgili istatistikler vardi. Alan kucuk ve kalabalik olunca resim cekmekte bir a kadar zordu. O yuzden burada cekilmis resmimiz yok.
Ama mekani Izmir'in Kemeralti'sina cok benzettim. Bir de yunan gyro'su (yani bizim doner) yiyince hersey tamamdi.
Ogleden sonra abimle otelde bulustuk ve yurume mesafesindeki Public Garden'la, Boston Common Park'a gittik. Boston'da surekli yurumek bizi cok zinde tuttu. Aksam tekrar abimlere gittik. Abim bize calzone pisirdi. Inanilmaz lezzetliydi. Bir cesit italyan pidesi diyebilirim. Evde en ufak sese uyanan Ecenaz, yan odadaki konusmalara ve tahta gicirtilarina ragmen misil misil uyudu. Otele gitmek icin uyandirdigimizda da sanki hic uyumamis gibi faltasi gozleriyle "nereye gidiyoruz" diye sordu.
Son gunumuzde, otelin hemen arkasindaki Prudential Center'a gittik. Bildigimiz alisveris merkezi.Yine unlu markalar ve inanilmaz fiyatlar. Yuksek bir kulesi var, yukari ciktiginizda tum Boston'i kusbakisi gorebiliyorsunuz. Biz yukari cikmadik cunku kaldigimiz odanin penceresi de ayni manzarayi veriyordu.
Otele dondugumuzde artik evimize gitmeye hazirdik.
Genel olarak Ecenaz cok uyumluydu. Kalabaliktan ve toplu tasitlardan biraz saskindi. Uyku duzenimiz bozulmadi cok sukur. Havalar biraz limoni de olsa hasta da olmadik. Cok guzel bir tatil gecirdik.
Anlatmayi atladigim bir suru kucuk sey oldu ama cok yorucu bir gunden sonra ve gecenin bu saatinde elimden gelen bu kadar.
Sonraki yazilarimda aklima gelenleri anlatirim.