Lilypie Kids Birthday tickers

Çarşamba, Eylül 26, 2007

Canim babamin saglik sorunlari sebebiyle sayfadan biraz ayri kalacagim.
Acil Turkiye ziyareti donusumuzde gorusmek uzere.
.

Pazar, Eylül 16, 2007

Uniformalarimiz!


Bu etek Ecenaz'a kuculene ya da lime lime olana kadar butun resimlerde karsiniza cikabilir! Cunku sabah gozlerini acar acmaz etegini ariyor. Baska bir kiyafet giydirene kadar da canimiz cikiyor. Okul icin pek uygun bir etek degil cunku, buna ragmen ustuste birkac gun giymisligi var. Okul disindaki heryere bununla gidiyoruz ama. Etek basimizi yeterince agritmiyormus gibi bir de cizmeler eklendi buna. Yeni olduklari icin giymekte biraz problem yasiyor. Ilk cizmemiz ne de olsa. Annesi duzeltmeleri yaptiktan sonra da mutfaga gidip dansetmeye basliyor. Ayakkabilarin ses cikarttigi tek yer orasi cunku. Tap dancing dersi almasini ciddi olarak dusunuyorum. Okul da beni destekler gibi eve kagit gondermis dans dersleri ile ilgili.

Cumartesi gunu okulda Journey & Discovery bulusmamiz vardi. Birkac saatligine de olsa okulun ogrencileri biz olduk. Sinifta Ecenaz olmak nasil birseymis ogrenme firsatimiz oldu. Kesfedilecek o kadar cok oyuncak ve her oyuncagin oyle cok oynama kurali var ki. Ogretmenlerine en cok ne ile oynadigini sordum. Favori uc tanesiyle ben de oynadim. Hic de kolay seyler degil. Ogretmenleri ingilizcesinin cok ilerledigini ve hep kendi kendini mesgul ettigini soylediler. Bizim icin buyuk ilerleme.
Montessori ile klasik egitim sistemi farklari konusuldu. Bazi ailelerin "Acaba klasik sistemli bir okula mi gonderseydik" supheleri oldugu icin sorulari da vardi.
"Mostessori'den mezun olup normal okula giderlerse uyum sorunu yasarmiyiz" ya da " siz cok kendi baslarina birakiyorsunuz, gercekten yasitlarinin aldigi egitimi aliyorlar mi" gibi. Okul muduru ve ogretmenler hepsini teker teker acikladilar. Biz cok dogru bir secim yaptigimiz inancindayiz. Bakalim zaman ne gosterecek.

Biz sinifta Ecenaz'cilik oynarken, Ecenaz da diger cocuklarla birlikte bakim odasindaydi. O odaya girmesini saglamak 15 dakikamizi aldi. Ilk okul gunlerini hatirladim birden. 15 dakika sonunda Ecenaz salya sumuk aglarken biz de caresizce birbirimize bakiyorduk Hakus'la. Cok sukur ki imdadimiza Ms. Padmini yetisti. Ecenaz'in ogretmenlerinden birisi. Bize kok sokturen kucuk hanim, ogretmeninin elinden tutup tipis tipis iceri girdi.



Bu da benim patatesli, sarimsakli ve dereotlu ekmegim. Uzun zamandir yaptigim mamalarin resimlerini koymamistim. Sanirim herkes artik sebebini biliyor. Tekrar etmekte sakinca yok: Kulustur fotograf makinam.


Posted by Picasa

Salı, Eylül 11, 2007

Ozel Bir Gun! degil:)


Sabah uyandigimda yemek masasinin uzerindeydi bu cicekler. Hakus getirmis. Oyle de guzel kokuyorlar ki. Yari mahmur gozlerim bu cicekleri gorunce tamamen acildi:)

Yazmayali uzun zaman oldu. Yaz bitti ve biz kisin rutinine hemen gecis yaptik. Okullar acilinca bu surec kendiliginden basliyor zaten. Gecen seneden farkli olarak ben bir rutin daha olusturma telasindayim ama. Sabahlari Ecenaz'i okula goturme gorevini ustlendim ve donuste de spora gidiyorum. Yarim saatle basladim.
Kan-ter icinde kaliyorum ve butun gun bacaklarim agriyor, sonucun butun bunlara denecegi inanciyla bu rutini korumaya calisacagim. Bakalim ne kadar surecek.

Yazmadigim donemde Ecenaz'in basindan kucuk bir kaza gecti ve bizi bayagi korkuttu. Evi elimizden geldigince Ecenaz'in boyutlari icin kullanilabilir hale getiriyoruz. Montessori egitimi de bunu gerektiriyor biraz, kendi kendine basarabilme. Su icmek istediginde buzdolabindaki cesmeli bir surahi gibi, uzanabilecegi yerde hazir bekleyen plastik bardaklar, lambalari acmak isterse uzerine cikmasi icin kucuk tabureler gibi... Bu kucuk tabureler kismini Ecenaz her turlu amac icin kullaniyor. Annesine mutfakta yardim ederken ya da seyretmek istediginde hemen sandalye mutfaga geliyor. Kazanin sebebi de iste bu hafif, tahta-mika karisimi sandalye. Mutfakta beni izlerken firindan sicak tepsi cikaracgim icin sandalyeden inmesini istedim. Keske istemeseydim. Sandalyenin on kismindan inmek yerine, yaslanilan, arka bolumundan inmeye kalkinca kukusunu cok sert bir sekilde koseye carpti. Ve kizim feryat-figan kendini yere atti. Benim cani siki kizim ancak cani yandiginda boyle aglar. Biraz sakinlestirdikten sonra, ne kadar zarar verdigi gormek icin kontrol ettim, kipkirmizi olmustu kukusu. Soguk suyla yikanmis havluyla tampon yaptim ve hydrocortizone krem surdum. Ve olayi atlattigimizi dusundum. Meger acimiz bundan sonra basliyormus. Butun gun tuvalate tasinan kizim bes saat boyunca cisini yapmadi. Yatmadan once bin dereden su getirerek ve acimayacagina soz vererek oturttum tuvalete ama ise yaramadi. Baktigimda hicbir kanama gormememe ragmen kulodunda pembemsi kan olusmustu. Ecenaz zaten oldukca korktugu icin ona birsey belli etmeden, kitabini okudum ve uykuya daldi. Hemen doktorunu aradim. Eger gece uyanirsa ve kanama cogalirsa gidebilecegim cocuk hastanelerinin adini verdi ve onu tekrar aramami soyledi. Bir de eger tuvalete cis yapmamakta israr ederse kuveti ilik suyla doldurup onun icine oturtarak cisini yaptirmamizi tavsiye etti. Kanama cogalmadi ama cis buyuk problem oldu, hem de 3 gun boyunca. Ertesi gun doktorun ofisine goturdum. Benim goremedigimi doktor gordu tabii ki. Cis yaptigi yerin hemen yaninda hafif bir yirtilma olmus. Gunde iki kere vazelin surmemizi soyledi. Kiz cocuklarinin basina cok sik gelen bir kazaymis. Ozellikle bisiklet surerken. Neyseki biz ucuz atlattik. Ecenaz da tuvalet fobisi olusacak diye odup koptu. Simdi normale donduk cok sukur.

Ecenaz'la ilgili baska bir haberim daha var. Bu sefer ki kotu degil. Artik Ecenaz "annesi" ve "babasi" diye seslenmiyor bize. "anne" ve "baba" kademesine yukseltti bizi. Bazen Muge ve Hakan dedigi de oluyor. Eger "hayir" cevabi alacagini dusundugu birsey isteyecekse "annecim" ve "babacim" bile oluyoruz. Ya da etrafinda ingilizce konusan cocuklar varsa "mommy" ve "daddy" de. Ama "annesi ve babasi" yok artik. Bir donem de boylece kapanmis oldu.
Geriye bir tek "R" ve "L" kaldi.
Her gece Ecenaz yatmadan once:

Ben: Good Night
Ece: Good Night
Ben: Iyi Geceler
Ece: Iyi Geceler
Ben: See you in the mooorning
Ece: See you in teh mooorning
Ben: Sabaha gorusuuruuuz
Ece: Sabaha goyusuuruuuz
Ben: I love youuu
Ece: I love youuu

Ve olduru kisim simdi geliyor:

Ben: Seni seviyoorum
Ece: Seni seviyooyum
Ben: Tatli ruyaalar
Ece: Tatli ruyagyar

En sonunda da:
--Anne bana "kissy kissy" yapar misin?
Onu yemege dunden hazir olan ben, kafami boynuna gomuyorum hemen.

Bu "R" ve "L" olayi cok ilginc birsey ama. Mesela, "ari" ya "ayi" , "three" ye "twi" diyor ama "iyi geceler" eksiksiz cikiyor.

Ecenaz'in yon duygusunun oldukca iyi oldugundan coook onceleri bahsetmistim. Marketten ciktiktan sonra eve degil de ugramam gereken baska bir yere gidiyorsam, o yol ayriminda hemen soruyor "anneee nereye gidiyoruz".
Simdi bu duygusunu kendi cikarlari icin kullanmayi ogrendi. Eger Jamba Juice 'un yakinlarindan biryerden geciyorsak hemen ugramamizi istiyor. Onundan geciyorsak zaten baska sansimiz yok. Favorisi portakal ve havuc suyu karisimi. Neyseki cok saglikli.

Ben de son surat kitap okumalarima devam ediyorum. "Baba ve Pic" ve "Safran Sari" dan sonra Hulki Cevizoglu'nun "Isgal ve Direnis(1919 ve bugun)" basladim. Yazi dili daha cok konusma dili gibi ve benim pek alisik olmadigim bir tarz ama yazdiklari okumaya deger. Pek bilmedigimiz seyler degil, olaylar daha detayli ve bence biraz da korkusuz anlatilmis. Bu da yazarin yazdigi herseyin belgelere dayali oldugu guveninden geliyor sanirim.
Hep duyariz ya " bizim yunan halkiyla bir problemimiz yok hersey politikacilar arasinda", yalan. Bizim acimizdan olmasa bile Yunanlilar acisindan durum hic de oyle gostermiyor tarihte. Simdi de ellerine firsat gecse farkli olacagini dusunmuyorum. Yunanistan her zaman Avrupa'nin Turkiye'ye hirlayan masasi olmaya gonullu aday. Neyse, konu ince ve uzun.

Persembe gunu buraya gidiyoruz, resim cekersem gunumuzu buraya da aktaririm. Resim cekmeyi hic istemiyorum artik. Sebebi makinam. Iyice habareye dondu. Ben de elime almak istemiyorum. Gozumu boyle birseye taktim. Insallah yakinda benim olacak:)))

Posted by Picasa

Cumartesi, Eylül 01, 2007

Mehteranlar



Bugun Ecenaz ve benim icin ozel bir gundu. Ilk defa bir Mehter Takimi dinleme sansi bulduk ve coook keyif aldik. O yuzden bugun yazacaklarimi tamamen bu konuya adiyorum.
Nedir bu Mehter Takimi?
Hadi tarihine bir bakalim...
Once Mehter nedir onu ogrenelim.
Mehter dost, sevgi, birlik ve kahramanlık ocağıdır. Mehter; mızıkacı, çadırcı, kavas gibi muhtelif manalarda kullanılmış bir tabirdir Mehter Farsça " MIHTER" kelimesinin Osmanlılarca ULU-BÜYÜK manasına gelen bir kelimesinden alınmıştır. Dilimizde bu kelimenin Arapçalaştırılmış şekillerinden " MEHTER" kullanılmaktadır.
Ve Mehter Bandosu:

"Mehter Dünyanın ilk ve en eski alaturka Ordu bandosudur.Hun'lar zamanındaki adı Tuğ olan ve vurmalı sazlarla nefesli sazlardan oluşan askeri mızıka okulunun Fatih'ten sonra aldığı isim, Hun'lardan beri Türk savaş tekniğinin vazgeçilmez unsuru olan askeri müziğin amacı, çok uzaklardan duyulan ve gitgide yaklaşan gök gürültüsüne benzer yabancı bir müzmin sesiyle düşmanın moralini bozup savaşacak güç bırakmamak, düşmanı teslim almak suretiyle harbi en kısa zamanda bitirmek ve böylece bir bakıma insan kıyımını önlemektir.

Mehter Takımı iki bölüm, yedi takım halinde kurulup faaliyette bulunur. Konser (Nevbet)* esnasında hilal şeklini alan Mehter Takımının yürüyüş düzeninde ; birinci bölümde Sancak Takımı bulunur, ikinci bölümde önce Cevganlar bulunur,arkalarında sırasıyla Zurnazenler, Boruzenler, Nakkarezenler, Zilzenler ve Davulzenler ve en arkada (at yada deve üzerinde) kös yer alır.

Mehter takımı katlardan oluşur. 3 katlı, 5 katlı, 7 katlı, 9 katlı 11 katlı ve 13 katlı diye adlandırılır. En küçüğü 3 katlı, en büyüğü 13 katlı olarak kurulmuştur. Mehter takımında katlı demek her sazdan o katlı nispetinde Enstrüman bulunması demektir. Yani 5 katlı Mehter takımında, 5 zurna, 5 boru, 5 nakkare, 5 zilve, 5 davul var demektir. Buna göre 10 çevgen (diğer sazların iki misli) bulunur. 13 katlı Mehter yalnızca Padişaha aittir.

Bizim izleme sansi buldugumuz sadece 3 katli bir Mehter Bandosuydu. En kucukleri yani. Aslinda 150 Mehteranli bir bandoymus ama Amerika'ya gelisleri cok masrafli oldugu icin ufak bir bolumu katilabilmis.

Okumasi biraz bunaltici bir yazi biliyorum, hele bizim gibi sicagi sicagina bir gosteri seyretmediyseniz. Ayni duygular olmasa da hissedecekleriniz, iste kisa bir Mehteran Muzigi.

Mehterin ordudaki onemini de anlatan kucuk bir hikaye:

Evliya Çelebi'nin, Sultan 4.Murat devrinde büyük bir ordu olayını Şöyle anlatır. "Mimarların mı, yoksa mehterlerin mi alayda önceliği konusunda karar verilemez. Bu hususda görüşmek üzere Mimarbaşı ile Mehterbaşı Sultan Murat'ın huzuruna çıkarlar; Mimarbaşı başlar söze: Padişahım! Mehterler pirsiz esnaf olup Cemşid sanatını tutmuş bir alay Deccal kavmidir, biz padişahımıza saraylar, selâtin camileri, köprüler yaparız, İslam ordusunda lüzumumuz, hizmetimiz vardır; elbet mehterlerden evvel geliriz! Der. Bunun üzerine mehterbaşı da şu iddiada bulunur.Padişahım! Hangi bir tarafa gitseniz mehabet, şevket, salâbet ve şöhretiniz için, dosta düşmana karşı davul, kudüm, nefir döverek gitmeniz lazımdır. Cenk Meydanlarında gaziler cenge salmak için köslere biz tokmak çalarız ve askeri şevke getirip biz kaldırırız, padişahımız bir şeye üzülse huzurunda oniki makam, yirmi dört şube, yirmi dört sul, kırk sekiz terkip musiki faslı edip, padişahımızı neşelendiririz. Eski hükema; saz ve söz hanende, âdemin gönlüne safa verir, demişler. Biz de ruha gıda verir esnafız. Bahusus ki nerede Resulullah'ın âlemi olsa, orada dabl-ı Al-i Osman bulunmak gerekir...Bunun üzerine Sultan 4.Murat, mehterlerin mimarlardan evvel geçmesini irade buyurur...

Unlu muzisyenler uzerindeki etkileri:

Bestekâr Mozart ve Haydn da mehter müziğinden ilham alarak meşhur bestelerini meydana getirmişlerdir. Büyük Alman bestecisi Beethoven'in büyük senfonisinin son bölümü, mehterin kösüyle, davulu ve zurnasıyla seslendirilmiştir. Beethoven'in Türk Marşını mehterin bir cenk marşından adapte ettiği bilinmektedir. Yine Avusturyalı Bestekâr Mozart'ın, Türk askerlerinin hatıralarını terennüm eden Allah Allah seslerini nakarat halinde kullanarak, Türk Marşı diye bir eser meydana getirdiği de vakıadır. Alman bestekârı Wagner bir mehter konserini dinlerken heyecanlanmış, kendisini tutamayarak " İşte musiki buna derler" diye mehter hakkında hissiyatını ifade etmiştir.18. YY. içinde Avusturyalılar ve Prusyalılar, daha sonra Ruslar, Almanlar ve Fransızlar mehter teşkilatından etkilenerek mızıka takımları kurmuşlardır.

Ve son olarak da hepimizin dustugu genel bir yanilgi:

Mehter'in yürüyüş şekli çok kişi tarafından sanıldığı gibi iki ileri bir geri şeklinde değildir. Mehter yürüyüşü kendine has bir yürüyüş olup, daima sağ ayakla başlanır ve her üç adım atışta sağa ve sola dönülerek yürünür. Bu mehterin her iki tarafı selamlamasıdır.

Bu da Ecenaz'in Mehteranlari dinlerken ki hali. Arada bir cok etkilenip tempo bile tuttu.
Posted by Picasa
*Mehterin aynı makamda birçok parçayı art arda çalıp söylemesine nevbet vurma denirmis.
Kaynaklar: