Lilypie Kids Birthday tickers

Perşembe, Kasım 22, 2007

Kiwi




Trabzon'a kadar gitmisken 15 yildir gormedigim koyumu ziyaret etmemek olmazdi. Giresun'a ikibucuk saatlik super manzarali bir yolculuk yaptik ablamla. Yapilan otoban dogalligi bozsa da konforu arttirmis, herseyde oldugu gibi. Yol kenarinda durdugumuz balikcida bir de Kalkan bulunca dunyalar benim oldu. Denizden yeni cikmis, tazecik. Yol boyunca onu yemenin keyfi beynimde dolandi durdu. Annem hayatinda uc yere yedigini soyledi, abim ve ablam da hic yememisler. Oyle ballandirarak anlattim ki; bayilacaksiniz bu baliga, kilcik yok, bol yagli, dugmelerini emmek cok keyifli, super bir tadi var, himmmmmm.... Cok abartip beklenti citalarini epey bir yukseltmis olmaliyim ki, ablam ilk lokmadan sonra diger yemeklere yoneldi. Annem "biz her zaman buluruz, sen bir daha nerede yiyeceksin" diye tirtikladi, abim "eh, fena degilmis ben denizden babam ciksa yerim zaten" diyerek bana eslik etti. Yarisindan fazlasi benim tarafimdan olmak uzere uc bucuk kiloluk baligi abimle birlikte yedik. Tabii ki tek ogunde degil:)



Iki bucuk saatlik Giresun yolundan sonra, bir de 20 dakikalik koy yolumuz vardi. Manzara nefis. Cok daglik bir alan oldugu icin asfalt yola uygun degilmis, bildigimiz koy yoluydu. Gozunuzu essiz manzaradan alabilir de yolun asagisina bakarsaniz, yetmis derece acili yamac biraz urkutucu. Kolunuzu camdan disari cikartisaniz findik agaclarina dokunarak gidebilirsiniz. Etrafta nefis agaclar; incir, erik, kiraz, kestane, cam, mese...ve agaclara sarilmis salkim salkim siyah uzumler. O uzumleri resimlemedigim icin kendime cok kiziyorum.



Peki Giresun findik cennetiyken ne isi var bu kiwi agacinin tepede? Devlet koy halkini kiwi yetsitiriciligine tesfige calisiyormus. Findik; yetistirilmesi kolay, toplanmasi ve islenmesi emek isteyen bir urunken, kiwi; yetistirilmesi emek isteyen bir meyve olunca pek ragbet gormemis.



Babamin gecirdigi kaza sirasinda yaninda olan Eyup abi ise cesur davranmis ve tarlasinda denemis kiwiyi. Ilginc de bir yetistirme usulu varmis bu meyvenin. Bir kere her agacin cinsiyeti var. Disi ve erkek. Uc disi agaca bir erkek dusuyor. Allahin adaleti burada da gosteriyor kendisini:)))) Disi agaclar erkegin belli mesafede etrafina dikiliyor. Duzenlu sulamalarla birlikte erkek agacin cicegi beklenmeye baslaniyor. Erkek cicek actiktan sonra disiler meyve veriyor. Cicek yoksa meyve de yok. Ilginc degil mi?

Bu da meshur findigimiz. Hatta cotanak'imiz. Cotanagi bilmeyenler icin anlatayim. Findik dalindayken asagidaki gibi oluyor, yani yesil kabugunun icinde. Bazilari tekli, ikili, uclu ya da dortlu olurken bes ve daha fazla findigi barindiryor icinde. Dokuzlusunu saymisligim var kucukken. Iste bunlara Cotanak deniyor. C ile degil tabii ki, alfabede c den sonra gelen harf ile basliyor. Turkce klavye araniyor boyle donemlerde;)


Koyde cektigim diger resimler bir sonraki mesajda.

Pazartesi, Kasım 12, 2007

KATU



Fotograflari Karadeniz Teknik Universitesi Hastanesinde(KATU), babamin kaldigi odanin penceresinden cektim.

Karadeniz'in Trabzon'dan bir goruntusu yani. Babam hastanede kaldigi sure icinde bu manzarayi maalesef hic goremedi. Iyilestiginde gorebilmesi icin resimlemek istedim. Ama yine de kismet degilmis. Cunku evimize donduk.
Yasadiklarimin hangi bolumunu anlatsam bilmiyorum. Ayni ulke sinirlari icinde sehirlerin, doktorlarin, hastanelerin, deger yargilarinin, insanlarin ve insanligin birbirinden ne kadar farkli oldugundan mi?
Yoksa agrilar icinde yatan babama bakarken icimin nasil acidigindan mi?

Canim babam.
Trabzon Havaalani ile KATU arasi taksiyle bes dakika(ymis). Babami biran once gormek istedigim icin sanirim, bu yol bana 20 kusur saatlik ucak yolculugumuzdan uzun geldi. Elimde iki kocamam bavul, yanimda hic tanimadigim bana yol gostermek icin yardim etmeye calisan bir hasta yakini, karanlik ve uzun koridorlardan yuruyorum. Kizimla ilk kez vedalasmanin da burukluguyla babama gidiyorum. Hakus ve Ecenaz'i Istanbul'da havaalaninda biraktim, onlar Antalya ucagina binecekler.
KATU dipsiz bir kuyu, Turkiye'deki butun universite hastaneleri gibi buyuk ve karisik. Hastane icinde 500 metre yuruduk desem yalan olmaz. Ucuncu kat ortopedi servisinde yatiyormus babam. Ben Amerikadan yola ciktigimda yogun bakimdaydi. Buldum babami sonunda.
Ilk gordugum ani ve hissettiklerimi anlatmam mumkun degil. Beni tam olarak tanidigindan emin bile degildim. Annem bir sure sonra tekrar sorunca icim rahatladi. Ben gittigimde bilinc gel-gitlerinin bitmeye basladigi zamanlarmis ablamin anlattigina gore. Uzun sohbetlerimizde bir-iki kere ben de sahit oldum. En guzel tarafi buydu hastane gunlerimin: Babamla yaptigimiz uzun sohbetler. Annemi, hic tanimadigim babaannemi, gencliginde yasadiklarini ve daha bir suru konuyu uzun uzun konustuk babamla. "1954'de sen daha kucuktun..." diye basladi hikayesine, "baba ben daha dogmamistim o zaman" demek gelmedi icimden. Cocuk gibiydi babam, her yonden hem de. Kati gidalara tam olarak gecis yapamadik bir sure. Diabetik oldugu icin meyve de veremedik. Bir tane biskuviyi cigenyip yutmak icin yarim saat ugrasiyordu. Sut gastritini iyice azdiriyordu bir sey yiyemedigi icin. Markette anne devam sutu carpti gozume. Hani bebekler annelerini emmeyi biraktiktan sonra besin degeri daha yuksek oldugu icin inek sutune tercih edilen sut. Icine kepekli biskuvi dograyip kasik kasik yedirdim babama. Bayildi.
"Bana en iyi sen bakarsin simdi" dedi. "Neden baba" dedim. "Bu isleri en son yapan sensin cunku, daha yeni bebek buyuttun" dedi. Hakliydi gercekten. Agzinin sol tarafi felcli oldugu icin kontrol edemiyordu yediklerini. Ecenaz'a bebekten yaptigim gibi kasikla aliyordum akanlari.
Annem, babamin uzerine orttugu pikeyle yaptigi kavgalari anlatti bana. Beyin kanamasindan mi yoksa cektigi acilarin verdigi caresizlikten bilmiyoruz ama pikenin dikisli kenarini bulmak ve parmaklarinin ucuyla o dikisi takip etmek herkesi cok korkutmus. Kolundaki serum ignesi de bu sebeple bircok kez cikmis. Cozumu babamin kolunu yataga sabitlemekte bulmuslar. Kollarindaki ve el ustlerindeki damarlar serumu kabul etmedigi icin bilegindeki sah damarini kullanmaya baslamislardi ben oradayken. O damar bulunurken oyle cani yandi ki babamin. Butun hemsirelere, hasta bakicilara, temizlik gorevlilerine, doktorlara ve bize, en kucuk ihtiyacini bile gordugumuzde bin kere tesekkur eden ve halinden hic sikayet etmeyen, gordugumuz en uysal hasta olan babam cileden cikti. Ama yine de doktora sesini cikarmadi.
Izmir'e nakil yapilmadan birkac gun once yemek yemeye baslamis ve biraz toparlanmisti. Yemek yemeye baslayinca keyfi de biraz yerine geldi. Cok kotu oldugu gunlerde bile ablamla beni gecenin ucunde gulme krizine sokmustu. Kendi haliyle hafif alay eden bir edayla bize harika espriler yapmisti.
Sekiz gun kaldim Trabzon'da. Bayram arefesinde ben Antalya'ya, benden bir gun sonra da babam ve bizimkiler Izmir'e gittiler. Abimle ablam ne yapip edip doktoru babamin cikis kagidini imzalamasi icin ikna etmisler. Birkac saat icinde, ucak biletleri, butun evraklar, yapilan tedavi dokumanlari ve babam hazirmis.





Posted by Picasa

Pazartesi, Kasım 05, 2007

Donduk

Turkiye ziyaretimizden donduk.
Atlattigimiz bu zor donem suresince telefon edip, e-mail gondererek yanimizda olan ve babam icin dua eden herkese tesekkur ederiz.
Cok sukur ki babam simdi daha iyi. Tamamen sagligina kavusamasa da hastanede tedavisi suruyor.
Uzun uzun ayrintilari ve seyahatimizi anlatmayacagim cunku ben de henuz hepsini sindirebilmis degilim.
Iki yil aradan sonra Turkiye'ye gitmek, birbirinden cok farkli 3 sehirde yasamak, hastanelerde gecirdigim geceler ve en onemlisi babamin kazadan sonraki hali benim biraz dengemi bozdu sanirim.
Kendimi ve olaylari toparlayana kadar biraz daha sure istiyorum sizden.